Sevilaylar nasıl yükselir?
Bütün zamanların “en iyi iktidar ve güçlüler yalakası” sıfatını üzerlerinde utanmazca taşıyan ve bu gerçek yüzlerine vurulduğunda oralı bile olmadıkları gibi, hayasızca bir pişkinlikle bundan zevk duyan tiplerin bilhassa bu dönemde basında ve siyasette hayli popüler oldukları herkesin malumu.
Ne cehaletlerinden utanırlar, ne de bu cehalet yüzünden biraz olsun hadlerini bilmeleri gerektiği kendilerine söylendiğinde azıcık olsun sinirlerini bozarlar. Onların hangi hareketi samimi olarak yaptıklarını, hangi duyguyu içtenlikle sergilediklerini kimse bilemez.
Onlar avazları çıktığı kadar bağırırken ve sinirden deliye dönmüş hareketler sergilerken, sanmayın ki gerçekte ruh halleri öyledir. Ya da gök kubbeyi çınlatan kahkahalar bırakırken, sanmayın ki aslında mutluluktan kanatlanmışlardır.
Onların gözyaşları da sahtedir, kahkahaları da. Asla kendilerini bir öfkenin dipsiz girdabına veya bir mutluluğun coşkun seline samimiyetle bırakmazlar. Kati surette “bir dakika sonrası umurumda bile değil” diyemezler. Gemilerini asla yakmazlar.
Her zaman için kimselere açmadıkları kafalarının en izbe köşesinde pas tutmuş kirli fikirlerle bambaşka hesaplar yaparlar. Şeytan içlerine kaçsa, kötülüğün ve pisliğin o kesif kokusundan rahatsızlık duyup bir saniye sonra o habis mahlukatı terk eder de dostlarını da bunlara karşı uyarmaktan geri durmaz.
***
Sabah gazetesinden Sevilay Yükselir, Tunceli’nin BDP destekli bağımsız milletvekili adayı Ferhat Tunç’a destek maksadıyla yazdığı ve Türkçe bilmezliğin en tipik örnekleri arasına girmeye hak kazanan “toplumsal yaşamından taviz vermeden yürüdü hep o sokaklarda” cümlesini de içinde barındıran yazısında (sanırız ‘toplumcu yaşamı’, yahut ‘sosyalist yaşamı’ filan demek isterken, nesnel bir kavramsallaştırma içine öznel bir nitelendirme katmak suretiyle sadece imlayı değil mantık ilmini de çuvallatmış) siyasetin nasıl da kişisel tanışıklıklar düzeyine indirilip orada ucuz peynir gemilerinin yüzdürülebildiğini bizlere bir kez daha kanıtladı.
Yazılarında sürekli “ben sizin için kendi kabileme savaş açtım” dercesine Ak Parti kadrolarına “ihaneti sebebiyle obadan kaçmış Kızılderili”
mesajları yollayan, böylece korunup kollanmayı bekleyen Sevilay hanımın, kimi zaman da “başına saksı düşüp hidayete ermiş adem” pozlarında tıpkı bir sünnet çocuğu gibi bütün ilginin kendi üstünde toplanmasını beklemesi, zihinsel bakımdan dumura uğramış hevesli bir aydın portresinden daha fazlasını gözler önüne serer.
O da tam bir mülkiyet gaspıdır.
Yoksa oturup kalkıp Ak Parti’yi destekler gözüken bir insanın Tunceli’de BDP adayına oy istemesini neyle izah edeceğiz?
Yani bu tür bir tavır, “İktidar da muhalefet de benimdir. Nerede bir ganimet paylaşımı vardır; behemehal orada hazır ve nazır olmam icap eder. Belirli siyasi görüşlerin iktidarda olup olmaması mühim değil. Şu sıralar moda olan, hakim olan, ezici ve hoyrat olan ne ise ben de oyum” demektir.
Böylece gerçekte söz konusu olan siyasi kadroya ve onun fikriyatına gönül vermiş insanlardan önce bu tip “aydınlar”ın başköşeye oturması gerekmektedir.
Hiçbir şekilde şahsi menfaatlerine zarar vermeyecek, buna mukabil hakim siyasi atmosfer sebebiyle kişisel istikbal bakımından geçer akçeye çevrilebilecek bütün rollerin ve bütün statülerin kuşanılması gerekmektedir ki bu tarihin gördüğü en vahşi mülkiyet gaspıdır.
Bu tiplere başköşelerini açanlar yönünden ise meselenin halen bir “kabullenme kompleksi” olduğu gayet açıktır. Bunun da alınan yüksek oy oranlarıyla veya elde edilen medya imkanlarıyla aşılmasının kesinlikle mümkün olmadığı görülüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.