Samsun’a Çıkış, Samsun’u Satış-Yargıcı Dinlemek, Yemin ve Le

Samsun’a Çıkış, Samsun’u Satış-Yargıcı Dinlemek, Yemin ve Le

Ne yapayım, gündem o kadar “rengin” (!) ki dördünü bir arada yazmak zorunda kaldım. Olan başlıklara oluyor. Samsun’a, Bandırma vapurunun yola çıktığı şu günlerde, Samsun limanının satıldığını duydum. Haberciler de dikkat çektiler. Ne yazık ki Bandırma vapurunun Samsun’a doğru bir Kurtuluş savaşını başlatmak üzere yola çıktığı şu üç gün içinde, Bandırma limanı ve Samsun Limanı satılıyor. Artık Kurtuluş savaşlarımızın ve zaferlerimizin de tadını çıkaramıyacağız. Bu arada Yargıtay Başkan Yardımcısı’na reva görülen muamele... Onu dinlemek ve elbette, malzeme toplamak. “Kapatma” dâvâsını ne hallere getirdiler! Ben söylemiştim ama polisin içindeki küreselci yapılanmaya dikkat çekmiştim. Tabii, kim okur kim dinler varak-ı mihr-i vefayı!

***

Geçen gün, “zaplarken” Ulusal Kanal’da bir kadın avukatın, yeminlerden çıkarılan “Allah” kelimesiyle ilgili eleştirisine rastladım. Bu gayretkeşliğin çok lüzumsuz ama o kadar da küçültücü olduğunu söylüyordu. Ne yazık ki konuşmanın sonuna yetişebilmiştim. Bu değişikliği açıklamak için yapılan teolojik izahları bırakın şimdi bir yana, “Yemin”den bizim “Allah”ımız çıktı mı çıkmadı mı! Amerikalılar İncil’e el basarken bir Amerikalı gibi, ortak bir kitaba yahut hâkim nüfusun yahut kurucu devletin ilkelerine göre hareket etmiyorlar mı? üstelik bunu Ulusalcılar mesele yapıyor. İşte Tanzimat günleri!.. Papazlarla imamların sarılıp öpüştüğü günler!

***

Leyla Gencer denilince onun küllerinin Boğaza serpilmesi meselesine eleştiri getireceğimi sananlar yanılırlar. Ben sadece onunla ilgili bir hatıramı yazacağım. Ayrıca cesedin yakılması isteğine de şaştığımı belirtmeliyim. Soner Yalçın, onun bir Sabataist aileden geldiğini, “Beyaz MüslümanlarınBüyük Sırrı” adlı kitabında uzun uzun anlatır. Şaşıracaksınız ama Leyla Gencer, Karaköy Börekçisi Hasan Aganın torunudur. Cezzarlarla ve İpekçilerle de yakın veya uzak akrabalık bağları vardır. Yani Hindu değildi demek istiyorum ve şaşkınlığım bundan. Annesi Polanyalıydı ve babasının ölümünden sonra ihtida etmiş, Atike adını almıştı.

Geleyim hatırama. Milano’da, La Scala da, Don Giovanni’yi dinliyordum. Verdi’nin bu operası çok uzundur. üç saat falan sürer. Başrolde Leyla Gencer vardı. Performansına hayran kaldım ve kulise giderek kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyledim. çok memnun oldu. Adresini verdi, gün tayin ettik. Sanırım çatı katında küçük bir dairede oturuyordu. Yalçın Küçük onun sesi olmadığını yazar ama Don Giovvanni La Scala çok uzun süre oynamıştı. Geçende de bir kanalda, ondan bahsediyorlar ve bir CD’sinin falan olmadığını söylüyorlardı. Bilmiyorum, “O zaman CD çağı değildi” demek bir açıklama olabilir mi. Sonradan, külleri Boğaza savrulurken, fonda çalınıyordu, duydum.

Bana verdiği imzalı fotoğrafı metinle birlikte Yeni İstanbul Gazetesi’ne yolladım. O günlerde Eşiktekiler adlı romanımla bu gazetenin Törehan ödülünü kazanmıştım. Yıl sonra 1961 falandı. Her ikisi de yayınlandı.

Bana, şarkı söyliyemediği ilerki yıllarda, öğretmenlik yapacağını söylemişti. Bilmem, takib edemedim, yaptı mı yapmadı mı bilmiyorum. Kararlı bir kadındı ve iyi bir sanatkardı. Birkaç yıl önce, Aya İrini’de bir konser verdiğini de hatırlıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi

Leke

26 Ağustos 2009 Çarşamba 01:09