Yılmaz Öztuna

Yılmaz Öztuna

İhtilâl anayasaları derin devleti korudu

İhtilâl anayasaları derin devleti korudu

12 Eylül 1980 ihtilâlini yapan generaller Anıtkabir ziyaretinde....

REJİM KORKUSU
İhtilâl anayasalarımız vatandaşın rejimi değiştirebileceğinden endişe edilerek derin devlet, silâhlı kuvvetler, asker korunmuştur.

DÜZEN DEĞİŞTİ AMA...
Türkiye’de zihinler 1930 Avrupa düzenine takılı kalmış, 1945’te bu düzenin değiştiği ‘derin devletçiler’ tarafından fark edilmemiştir.

ANAYASAYI EVREN PAŞA YAZDIRDI
İhtilâlin ardından yapılan 1982 anayasası, Kenan Evren’in şahsî isteklerine göre, hukuk profesörleri tarafından yazıldı.

İmparatorluk Türkiyesi’nde, Osmanlı dönemimizde, bugünkü anlamı ile bir anayasamız yoktu. İngiltere gibi... Birleşik Krallık’ta (yani İngiltere-İskoçya-Galler’de), hiçbir devirde anayasa olmadı, bugün de mevcut değildir. Demokrasinin çıktığı bir devlet için inanılmaz gibidir. Fakat ihtiyaç duyulmamıştır. Devlet, 1940’a kadar cihan imparatorluğu olduğu halde, en kesin anayasa maddelerinden daha da değişmez, hattâ dokunulmaz sayılan bir takım geleneklerle yürütülür. “Dünyanın en mükemmel rejimidir” şu özelliği vardır: “İngiltere’den başka dünyanın hiçbir devletinde uygulanamaz” (bu iki cümle Fransız Akademisi’nden büyük mütefekkir André Siegfried’e (1875-1959) aittir).
1839 Tanzimat Fermânı’na kadar Fâtih Sultan Mehmed (1451-81) ve Kaanûnî Sultan Süleymân’ın (1520-66) yayınladıkları kanun-nâme denen metinler, Osmanlı Cihan devletinin bir çeşit anayasası idi. Daha çok devlet teşkilâtını düzenliyordu. İngiltere derecesinde olmamakla beraber, yerleşmiş gelenekler de, padişahın “irâde” denen şifâhî (sözlü) emirleri de, kanun kuvvetinde idi.

OSMANLI KANUNNÂMELERİ
Dostum hukuk (fıkh) tarihçisi Prof. Ahmed Akgündüz’ün 9 muhteşem cilt hâlinde yayınladığı Osmanlı kanunnâmelerinde, vatandaş haklarına ait devrini aşan hükümler de vardır. En ünlüsü, Sultan Süleyman Kanun-nâmesi’nin şu maddesidir (aynen): “Cinâyât mukaabelesinde olan cürm-ü siyâset bâbında sipâhî ve raiyyet ve şerîf-ü vazı’ ve deniyy-ü refî arasında müşterektir, şöyle ki, her kim bu cerâimden birisi ile mücrim ola, mukaabelesinde tâyîn olunan ukuubetle muâkab olur.”
İnsan haklarının tarîhî gelişmesi bakımından fevkalâde önemli bir maddedir. Kim olursa olsun, aynı suç için aynı ceza ile cezalandırılmasını emrediyor. Bu husus bize pek tabii gelebilir. Fakat Batı’nın en ileri ülkelerinde ancak 18. asrın son yıllarından itibaren birer ikişer kabûl edilmeye başlanmıştır.
Tanzîmât-ı Hayriyye (hayırlı reformlar=açılımlar demek) Fermânı da Fâtih ve Kaanûnî yasaları gibi, bir padişah hatt-ı hümâyûnudur. Hâkan adına yayınlanmıştır. Burada vatandaş hakları daha da kollanmıştır.
Bugünkü anlamda ilk yazılı anayasa, 1787 Birleşik Amerika Anayasası’dır. Bunu 1791 Fransa Anayasası izledi. Bazı Avrupa devletleri bu konuda çok geç kaldılar. Meselâ Rusya Anayasası ancak 1905’te yürürlüğe girdi.

İLK ANAYASA BELÇİKA’DAN...
Bizde ilk anayasa, Midhat Paşa tarafından 1876’da yürürlüğe kondu. Belçika Krallığı’nın -Fransızca olan- anayasasının Osmanlı imparatorluğuna uydurulduğu savunulan bir anayasa idi. Fakat esas bakımından 1960’a kadar yürürlükte kaldı. 1923’te cumhuriyet rejimi kondu, fakat 1876 esas ilkeleri muhafaza edildi.
1961 ve 1982’de eski anayasa ile ilgisiz iki yeni metin kabûl edildi. Bu ikisinin bir özelliği, çok uzun olmasıdır. İlki ihtilâlci küçük rütbeli subaylar, ikincisi Kenan Evren’in şahsî isteklerine göre, hukuk profesörleri tarafından yazıldı. 1961 Anayasası 157+20 ve 1982 Anayasası 177+16 maddedir. Dünyanın en uzun anayasa metinleridir. Meselâ aynı yıllarda Belçika Krallığı Anayasası 131, Federal Almanya 141, İtalya 135, Fransa 89 madde idi.

VATANDAŞTAN KORKTULAR
Üstelik bizim bu ihtilâl anayasalarımızda, başkalarından farklı olarak, maddeler çok uzun tutulmuş, bir çok fıkraya ayrılmıştır. Batı anayasalarında bilhassa açık bırakılmış ve sıradan yasalara terk edilmiş birçok konu, teferruatlı kayıtlara bağlanmıştır. Hukukçu değilim. Tarihçi olarak benim dikkatimi çeken noktalar bunlardır. Bir şeylerden endişe duyulduğu açıktır. Endişenin, vatandaştan duyulduğu da hemen anlaşılıyor. Devlet korunmak istenmiştir. Gerçekte derin devlet, silâhlı kuvvetler, asker korunmuştur. Vatandaşın rejimi değiştirebileceğinden endişe edilmiştir. Halbuki 1961 anayasası komünizmin gelişmesini, örgütlenmesini, Rusya’ya bağlanıp silâhlı hâle gelmesini, Türk devleti ile alçakça oynanmasını hazırlamıştır. Sonunda Türkiye’de iç savaş denebilecek anarşi oluşmuştur. 1982 Anayasası ise komünistlerle devleti savunan milliyetçileri aynı kefeye koymuştur. Bu anayasa “Türk milliyetçiliği” tabirini “Atatürk milliyetçiliği” şeklinde değiştirmiştir ki, Fransızca Kémalisme kelimesinin Türkçe tercümesidir ve açıkça faşist bir ideoloji teklifidir. Zira Türkiye’de zihinler 1930 Avrupa düzenine takılı kalmış, 1945’te bu düzenin tamamen değiştiği -işlerine gelmeyen derin devlet geçinenler tarafından- fark edilmemiştir.

Söz sadece ASKERİN

İhtilal Anayasaları ile, bütün yetkiler millî iradeyi mutlak şekilde temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden, dolayısıyla halk oyu ile seçilen iktidar partilerinden alınarak, yargı ve askere paylaştırılmıştır.

İhtilâl anayasaları, 1961’de ve az hafifletilerek 1982’de Atatürk Cumhuriyeti rejimini temelinden değiştirmiştir. Zira Atatürk Cumhuriyeti’nde bütün yetkiler, milletin tek ve ortaksız temsilcisi sayılan ve millî iradeyi mutlak şekilde temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden, dolayısıyla halk oyu ile seçilen iktidar partilerinden alınarak, yargı ve askerle paylaştırılmıştır. Atatürk anayasasında çok partili demokratik rejim -1918-1939 Avrupası’na uyularak- uygulanamamışsa da, Meclis‘in mutlak üstünlüğü açıktır.
Fransa’nın baş çektiği Avrupa tipi demokrasiler, parlamento üstünlüğüne dayanır. Zamanla hükümdarın bütün yetkileri seçilmiş parlamentolara aktarılmış, hükümdar, millî birliğin canlı sembolü hâlinde muhafaza edilmiştir (cansız sembolü bayrak’tır). 1918’de ve 1945’te bundan da geniş ölçüde vazgeçilmiş, parlamento üstünlüğü ise muhafaza edilmiştir.

ANAYASA DEĞİŞMELİDİR
2011 Anayasası, bugün yürürlükte bulunanın bütün eksiklerini ve hatalarını gidermek, çağdaş demokratik Türkiye’yi oluşturacak, bizi muâsır medeniyet seviyesine, hattâ bunun üzerine çıkarmak iddiası ile hazırlanacaktır. Uydurma kelimelerden sakınmış, Türkçe’yi şahlandıran bir üslûpla kaleme alınması bekleniyor. Mutlaka kısa olacaktır. Talimat-nâme ve yasaklar kitabı özelliğinden arınması bekleniyor.
Yaz ve sonbahar aylarında anayasa, Kürt meselesi ve Suriye konularında yoğunlaşarak, hararetli bir dönem geçirip inşallah hayırlısı ile 2011 yılını tamamlayacağız. Kalkınma ve gelişme hızımızı kesmemiz, yavaşlatmamız değil, hızlandırmamız gerekiyor. Anayasa dışında yasal epey açılımlar da yapılacaktır. Hiçbir Avrupa devleti, Türkiye’yi şu veya bu eksiklikle suçlayamayacak bir çizgiye ulaşacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz Öztuna Arşivi