İmparatorluk

İmparatorluk

Son zamanlarda bir “Yeni Osmanlı İmparatorluğu” muhabbeti aldı yürüdü. Muhtelif Batı gazete ve dergilerinde yer alan yorumlara göre Ankara Osmanlı İmparatorluğu’nu “ihyâ” dâvâsı peşinde. Bu tahmin acabâ ne dereceye kadar doğru?

Belki hatırlanacakdır, seçimlerden sonraki balkon konuşmasından sonra “Başbakan’ın en önemli cümlesi” başlıklı bir yazı kaleme almış ve orada bu en önemli cümlenin, Ankara, İstanbul vs. kadar Şam, Beyrut, Saraybosna, Kudüs vs.’nin de kazandığı ifâde edilen pasaj olduğu görüşünü savunmuşdum. Yâni Başbakan Erdoğan Türkiye’deki gelişmelerin sâdece Türkiye’yi etkilemekle kalmayıp geniş bir Balkan ve Ortadoğu coğrafyası üzerindeki pek çok devleti de doğrudan ilgilendirdiğini belirtiyordu ki bu geniş coğrafya Osmanlı coğrafyasıdır.

Peki, bundan Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden diriltme amacı çıkarılabilir mi?

Klasik anlamda bir imparatorluk yapısı, başka bir deyişle müşterek ordu, bürokrasi, resmî dil gibi unsurları kasdediyorsanız çıkmaz. Ama kasdedilen de gâlibâ bu değil. Kasdedilen, Türkiye’nin son sekiz on yıldır şâyân-ı hayret bir câzibe merkezi hâline gelmesiyle ilgili. İçinde olduğumuz için yeterince farkında olmayabiliriz ama Türkiye gerek politik ve ekonomik gerekse kültürel bakımlardan bir tür “renaissance” (yeniden doğuş) yaşıyor demek abartılı olmaz kanaatindeyim.

Ben şahsen bunu Osmanlı İmparatorluğu’nun “ihyâsı” olarak adlandırmakdan yana değilim. Bir kere imparatorluklar kılıçla kurulur ki burada kesinlikle böyle bir durum sözkonusu değil ve olamaz da! İkincisi ise Türkiye bugün sâdece eski Osmanlı coğrafyasında değil onun çok daha ötelerinde, meselâ Ortaasya ve merkezî Afrika’da da bir câzibe merkezi. O bakımdan “imparatorluk” yerine benim kullanmayı tercîh etdiğim “câzibe merkezi” yâhut “lokomotif ülke” tâbirleri muhtemelen daha doğru olur. Pek üzerinde durulmuyor ama ben ferd başına yıllık ortalama gelirini dokuz yılda 3.200 dolardan 10.300 dolara üç misli yükseltmeyi başaran başka ülke de bilmiyorum.

Mıymıntı ve dünyâyı anlamakdan âciz bir tutumla kimsenin iplemediği bir ülke konumundan bugün pek çok dış politika bahsinde pek çok başkentin merakla ne yapacağını beklediği bir ülke hâline gelmek de dikkate şâyan bir değişimdir.

Türkiye’nin bunları başarabilmesi bana göre şu ana sebebe bağlanabilir:

Hem sivil hem askerî bürokraside çağı idrâkden âciz ve tek amaç olarak kendi üstün statüsünü korumayı bellemiş âdetâ “mafiotik” bir örgütlenmeyi parçalayabilmesi Türkiye’yi bir uçak gibi havalandırmışdır.

Türkiye’nin, çok ağır bedeller ödeyerek, hattâ başbakan ve bakanlar dâhil olmak üzere pek çok evlâdını şehid vererek eli kanlı zorbalara karşı kazandığı bu zaferin değerini bilmeliyiz.

Beni bu satırları yazmaya sevkeden âmil bir “laf olsun, torna dolsun” psikolojisi değildir. Son zamanlarda pek bir burnumuz büyüdü, hiçbir şeyi beğenmez olduk da nereden geldiğimizi bir hatırlayalım istedim.

Her ne kadar sürç-i lisân eyledikse affola!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi