20. asrın en büyük tarihçisi M. Fuad Köprülü
Demokrat Parti’nin 4 kurucusu; (soldan sağa) Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuad Köprülü ve Adnan Menderes bir arada...
EN VERİMLİ ÇAĞINDA
Türkiye’de çağdaş tarihçilik dönemini başlatan Köprülü, büyük eserler yazdı, inanılmaz çeşitlilikte eserler bıraktı. Ancak en verimli çağında siyasete girince ilimle ilgisini kesti.
GÖKALP’IN ETKİSİ
Köprülü, Gökalp’in etkisiyle yanlışlar da yaptı. Türk halk şiirini ve şairlerini, klasik şiirimiz ve şairlerimizle paralelleştirdi. Ayrıca, pek çok öğrencisini üniversite dışında bırakmakla eleştirildi.
Önümüzdeki Salı günü 28 Haziran, 20. asrın en büyük Türk tarihçisi olan Fuad Köprülü’nün 45. ölüm yıldönümüdür.
Osmanlı aristokrasisinin çok ünlü ailesi Köprülüler’den gelen Mehmed Fuad Köprülü, 4 Aralık 1890’da İstanbul’da babasının Küçük Ayasofya’daki konağında doğdu. Tarihçi olmak için doğmuştu. Liseden sonra yüksek öğrenim yapmadı. O yaşında, kendisine tarih öğretebilecek kişi yoktu ki, dârülfünûn (üniversite) edebiyat fakültesine gitsin.
ÇAĞDAŞ TARİHÇİLİK
Liselerde edebiyat okuttu. 1913’te büyük romancı Hâlid Ziyâ Uşaklıgil, Sultan Reşâd’a başkâtip olunca, ondan boşalan İstanbul Üniversitesi Türk Edebiyatı Tarihi kürsüsüne muallim (profesör), hemen ertesi yıl müderris (ordinaryüs profesör) pâyesiyle getirildi. 23 yaşında kendisini keşfederek iktidar partisi İttihad ve Terakki’nin ideolog mütefekkiri sıfatıyla güçlü nüfuz ve şahsiyetiyle tayinini yaptıran Ziyâ Gökalp‘tir. 2 yıl sonra da diğer bir lise edebiyat hocası 31 yaşındaki Yahyâ Kemâl’i aynı fakülteye müderris yaptıran gene Ziyâ Gökalp’tir (Yahyâ Kemâl, Köprülü’den 6 yaş büyüktür) (Yahyâ Kemâl’in de yüksek öğrenimi, hattâ lise diploması yoktur).
Gökalp’in Köprülü’yü keşfi, 1913’te yayınladığı Türk Edebiyatında Usûl (yani metodoloji) ile monografisidir. Hemen hemen Fransız edebiyat tarihçisi Gustave Lanson’dan (1857-1934) tercümedir. Ama olsun. Amerika’nın yeniden keşfine hâcet yoktu. Tarih denen ilim, Batı’da hangi metodoloji ile inceleniyorsa, bizde de öyle olacaktı. Öyle olmuştur.
Köprülü’den önce bizde nümizmatik (sikkeler ilmi), epigrafi (yazıtlar / kitâbeler ilmi), Avrupa’daki seviyesinde kurulmuştu. Fakat bunlar, ana bilim dalı olan tarih’in yan bilgileridir. Siyasî, kültürel, edebiyat tarihçiliğimizde henüz eski usul geçerli idi. Köprülü, Türkiye’de çağdaş tarihçilik dönemini başlattı.
İhtisas alanının genişliği ve çeşitliliği, göz kamaştırıcıdır: Her lehçede Türk klasik edebiyatı, halk edebiyatı, tasavvuf edebiyatı, kültür ve kurumlar (müesseseler) tarihi... Şöhretini Şubat 1919’da piyasaya verilen Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı büyük eseri ile milletlerarası çizgiye çıkardı. Eser iki büyük kısma ayrılmıştır: Hoca Ahmed Yesevî ve Yûnus Emre (Yûnus, Yesevî’nin mürîdinin mürîdinin mürîdidir). Bu suretle Türk kültür ve tefekkürünü Türkistan’dan Türkiye’ye bağladı. Yesevî’yi incelemesini Köprülü’ye Yahyâ Kemâl’in ısrarla öğütlediğini de vurgulamam gerekir, o zamana kadar Türk tefekkürünün en büyük akımı olan tasavvufun Mevlânâ, Yûnus, Hacı Bektaş, Sultan Veled’le başladığı bilinirdi.
Köprülü, 1935’te milletvekili seçilip Ankara’ya gitti. Kurduğu Türkiyat Enstitüsü’nü, dekanlık yaptığı fakültesini, müsteşarlık yaptığı millî eğitim bakanlığını bıraktı veya ihmal etti.
SİYASETE GİRİNCE
1950’de Demokrat Parti’nin 4 kurucusu arasında bulununca, ilimle büsbütün ilgisini kesti. Büyük eserler yazdı. İnanılmaz çeşitlilikte eserler bıraktı. En verimli yaşında bu alanı terketti. 1950’de Bayar, kendisini değil Menderes’i -beklenmeyen şekilde- başbakan yapınca şaşırdı ve küstü. Tanzimat’tan beri başbakanlık dışında en önemli hükûmet üyeliği sayılan dış işlerini istedi. Dış işleri bakanlığında bir kaç önemli hata yaptı. Maarif (eğitim) bakanlığını alsa idi, pek çok sorunu bulunan bu alanı çağdaşlaştıracak otoriteye ve büyük kültüre sahipti. 23 yıl milletvekili kaldı.
Şairlikten gelen yazarlarımız gibi, Türkçe’yi üstâdâne kullanmıştır. En ilmî eserlerini bile okutmasını bildi. Elli kişinin okuduğu ilmî eserler yazmadı. En büyük 4 Avrupa üniversitesinden honoris causa (şeref doktoru) pâyesi almıştır. Harf devrimine, hele “arı Türkçe” devrimine şiddetle muhalif olmasına rağmen Atatürk, milletvekili yaptığı Köprülü’den teveccühünü esirgemedi, onu Gökalp’in tabii halefi sayıyordu. Fakat Atatürk’ün çok yakınlarından olmadığını eklemem lâzım.
Köprülü’nün her satırda kaynak gösteren, çok uzun ve pek allâmece, çok beğenilen dip notları ile dolu tarih yazıcılığı bugün terkedildi. Hattâ basit dip notları bile bahsin veya kitabın sonunda veriliyor. Köprülü Ankara’da, ben İstanbul’da ve Paris’te idim. Kendisiyle tanışmadım. Ama istisnasız bütün eserlerini ve makalelerini defalarca okudum. Oğlu Doç.Dr.Orhan Köprülü, babası hakkında Kültür Bakanlığı’nın yayınladığı kitabında beni, “Köprülü ekolü tarihçileri” arasında göstermiştir. İtirazım yok. Beyhan Köprülü ve Orhan Köprülü, iki ayrı hanımdan büyük tarihçimizin çocuklarıdır. Orhan Köprülü de, bilhassa Tanzimat döneminde uzmanlaşmış çok değerli bir tarihçi iken üniversiteyi bırakıp politikaya geçmişti.
Tarih alanında Türk milletinin Cevdet Paşa’dan sonra yetiştirdiği dehâ derecesindeki Köprülü, bugünkü bütün tarihçilerimizin hocalarının hocalarının hocasıdır.
Köprülü’nün yanlışları da olmuştu!..
Köprülü, Osmanlı kültürünün hiç bir alanında uzman olmayan ve şehir kültürünün kozmopolit, hattâ dejenere olup köy kültürüne inmek gerektiği inanılması zor iddiasında bulunan Gökalp’in etkisiyle yanlışlar da yaptı. Türk halk şiirini ve şairlerini klasik şiirimiz ve şairlerimizle paralelleştirdi. Dünyanın bütün büyük edebiyatlarında halk edebiyatı küçük, küçücük bir yer alırken, bizde klasik yüksek kültür edebiyatı ile eşleştirilmeye kalkışıldı. Hâlâ böyledir. İtiraz edenler bir Fransız, İngiliz, Alman, Arap, Fars genel edebiyat tarihlerinde halk ve köy edebiyatına kaç sayfa ayrıldığına bakmalıdır.
Ama Köprülü, pek çok tarihçi ve edebiyat tarihçisi öğrencisini üniversite dışında bırakmakla da çok eleştirilmiştir. Kendisinden sonra en büyük edebiyat tarihçilerimiz -her üç çeşitte- Sâdeddin Nüzhet Ergun ve Nihad Sâmi Banarlı’dır. Fevziye Abdullah Tansel gibi isimler de eklenebilir. Bu öğrencilerini ve asistan yaptığı halde fikir ayrılığına düştüğü Nihal Atsız’ı üniversite dışında bıraktı. Atsız için Atatürk’ün temayülünü önledi. Sivas Kongresi’nden sonra Atatürk’le yolları ayrılan büyük tarihçi ve allâme İsmail Hâmi Dânişmend’i Atatürk afvetmiş, 1933 üniversite reformunda ona da ordinaryüslük vermek istediği halde Köprülü, kavga çıkaracak mizacı ile âhengi bozacağını söyleyerek Atatürk’ü caydırmıştır. Bu suretle Gökalp’in türkçülük dediği Türk milliyetçiliğinin en rağbet bulan fraksiyonunu devam ettiren Atsız ile Türk milliyetçileri, -Atatürk’le hiçbir davaları olmadığı ve Atatürk devrimleri Gökalp’e dayandığı halde- ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşlerdir. Dânişmend’in gerçek büyük kültürü, 1933’te en büyük tarihçi sayılan Ahmed Refik ve en büyük coğrafyacı sayılan -her ikisi de müderris yani ordinaryüs pâyesinde- Faik Sabri Duran’ın üniversite dışında bırakılmaları, ilimle hiçbir ilgisi olmayan bazı şahıslara ordinaryüslük tevcihi, Türk üniversitelerinin zararına oldu.
En büyük Selçuklu tarihi uzmanı olan Mehmed Altay Köymen, İbrahim Kafesoğlu, Osman Turan, Halil İnalcık, Faruk Sümer gibi önemli tarihçilerimiz, hocaları Köprülü’den zor yakalarını kurtarıp üniversitede kalabildiklerini söylemişlerdir. İlim gibi Türk bürokrasisinde de aynı hatalar işlendiğini eklemem gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.