Siyonist zulmü görünür kılmak
Zulmü görünür kılmak zulmün panzehiridir. Çünkü zulüm görünür olduğunda, zâlim meydana gelecek tepkilerden çekinir, kendini sınırlamak zorunda hisseder. Bilir ki, vahşete tanıklık eden bireylerin vicdanları sürekli sessiz kalmaya tahammül edemeyecektir. Bireylerin vicdanları kımıldamaya başladığında da toplumsal tepkiler sökün edecektir.
Bu nedenle pasif direniş, görünmeyen ve bilinmeyen, yahut az bilinen ve az görünen, kapalı kapılar ardında icra edilen, fısıltıyla konuşulan zulmü yaptığı eylemlerle görünür kılmayı hedefler.
Mavi Marmara tam da bunu yapmış, zulmü görünür kılmıştı...
İsrail öfkesi uluslararası sularda 9 eylemciyi hukuk normlarını, etik kurallarını hiçe sayarak katletti. Filistinlilere on yıllarca yaptığı zulmü farklı ülkelerden biraraya gelmiş hiçbir şahsi beklentisi olmayan, ahlâktan yana tavır alan sivillere de yapabileceğini sandı.
Kimse bana hesap soramaz küstahlığıyla masum insanların kanını akıttı. Ama geri tepti, siyonist devlet cürm-i meşhud oldu. Hem de Yahudi lobilerinin etkisindeki yerel ve küresel medyanın hokus pokuslarına rağmen.
Mavi Marmara katliamının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hâlâ İsrail zulmü konuşuluyorsa, bu meyanda konferanslar, seminerler, etkinlikler vs. yapılıyorsa, İsrail hâlâ müdafaa konumundaysa, bundandır.
İsrail uluslararası arenada yalnızlaşmaya başladığını anladı. Medya cambazlığının da bir sınırının olduğunu gördü. Bu yüzden yeni bir Mavi Marmara vakası yaşanmaması amacıyla Filistin’e gitmek için yola çıkan İkinci Gazze Filosu’nu engellemek üzere farklı yöntemlere başvuruyor.
Gazze’ye gidecek 40’a yakın aktivist haftalarca Atina’da adeta muhasara altına alındı, 8 yolcu ve 2 kargo gemisinden oluşan 10 gemilik filo günlerce bekletildi. Bütün bunları da Yunanistan’a yaptırdılar.
Bu sefer İsrail maşa kullanıyor, sütre gerisinden operasyon yapıyor. Yunanistan gibi ekonomisi çökmüş ve meteliğe kurşun atan bir devleti kendi adına niyabeten savaşa sokuyor.
Siyonist zulmün daha fazla açığa çıkmasını ve böylece dünya halklarının vicdanlarının harekete geçmesini istemiyor. Aktivistlerin uluslararası hukuka karşı hareket ettiğini, onları İsrail dışındaki ülkelerle karşı karşıya getirerek göstermeye çalışıyor. İyi bildiği bir şeye, literatürdeki karşılığıyla “proxy war / niyabeten savaş” yöntemlerine sığınıyor.
Meselâ İngiltere’yi cepheye sürüyor. Yasal yollardan konferans davetlisi olarak İngiltere’ye gelmiş Filistinli insan hakları savunucusu, Mescidi Aksa müdâfîsi Raid Salah’ı gerekçe göstermeksizin gözaltına almasını başka nasıl izah edebiliriz ki!
İsrail hapishanelerini ikinci adresi bilen Şeyh Salah’ın üzerine İngiltere’yi sürmek bir taraftan Salah’ın tehlikeli birisi olduğu algısını oluşturmaya ve İsrail’e moral destek sağlamaya matufken diğer taraftan da Filistin halkıyla İngiltere’yi karşı karşıya getirmeyi hedeflemektedir.
İsrail adına daha hangi devletlerin cepheye sürüleceğini yakında göreceğiz. Ama bütün bunlar İsrail zulmünü gizlemeye yetmeyecektir.
Hele de İsrail parlamentosunun Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerine karşı çıkanların ve siyonizmi eleştirenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasayı kabul ettiği bir demde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.