Gelecek tasavvuruna dair fıkıh üretme tembelliği
İslâmî yapıların bugünün dünyasında yaşanan hızlı dönüşüme ve siyasi altüstlere fazla hazırlıklı olmadıkları gözden kaçmıyor. Meselâ Arap dünyasındaki ayaklanmalar sonucunda ortaya çıkan yeni duruma gösterilen reaksiyoner tepkiler, çözüm olarak ortaya konan kes yapıştır alternatifler ya da eklektik yanılgı hep bunu gösteriyor.
Kimi yerde uzun yıllar muhalefette olmanın rehâveti, kimi yerde kahredici baskıların pasifize eden gücü, kimi yerde ise ele geçirilen imkânların heba edilmesi bunda tabiî ki etkili olmuştur.
Üniversite yıllarında bugün Hakk’ın rahmetine kavuşmuş dinler tarihi otoritesi bir hocamız vardı, Irak İhvanı Muslimin’in kurucularından Prof. Dr. Abdul Fettah İrfan. Sudan tecrübesini anıp hayıflanırken bir defasında şöyle demişti sınıfta.
“Hasan Turabi gibi büyük bir zeka, devleti ele geçirdikten sonra hayâlindeki İslâm düzenini kuramadıysa eğer, İslâm düzeni denilen şey, bir hurafe olsa gerek!”
Biz, Bağdat Üniversitesi Şeriat Fakültesi eski dekanı olan merhumun büyük hayâl kırıklığı yaşadığı için böyle dediğini bilirdik. Eklektizm’in Müslümanlara bir şey kazandırmadığını izah sadedinde şöyle dediğini ise hiç unutmam.
“İyi eğitimli bizim nesil, ömrünü, İslâm ve demokrasinin çatışmadığını isbatlamaya adadı. Sonuç ise kuru bir taklit. Bunun yerine İslâm’daki ‘şûra sistemini’ iyi analiz etseydik ve onu çağdaş dünyada yeni formlar içinde tekrar üretseydik daha kazançlı çıkar, çağın tıkanıklığına da bize ait bir çıkış modeli sunabilirdik. En azından kendi modelimizi kurardık. Bizim neslin düştüğü hataya siz düşmeyin.”
İslâmî câmiada gelecek tasavvuru geliştirmek ve buna göre fıkhî açılımlar üzerine çalışmak pek hoş karşılanmazdı. Böylesi bir faaliyet “câhiliyenin ürettiği sorunlara çözüm üretmek” gibi algılanıyordu çünkü. Oysa kurulacak İslâmî düzende problemin yapısı ve mantığı çağdaş olandan farklı olacağından, çağdaş câhili sistemin ürettiği problemlerle uğraşmak zaman kaybıydı. Yaklaşım kabaca buydu.
Bu yaklaşım tarzının Türkiye’ye özgü olmadığını, aksine dışarıdan aparıldığını uzun yılları içeren yurtdışı hayatımda yerinde gördüm. Oysa bizde, Osmanlı’nın son döneminde yıkılmakta olan devleti kurtarmak için ilim ve fikir adamları büyük çözüm arayışları içine girmiş, modernitenin ürettiği ve üreteceği sorunlar üzerine ciddi kafa yormuştu. Bu anlamda yazıya aktarılmış çok önemli analiz birikimi de mevcuttur.
Bu ülkede bu zengin geleneği devam ettirmek varken Batı tarzı hayatın ürettiği problemlerden bize ne yaklaşımına teslim olmak, bugün geriye dönüp bakıldığında hüzün vericidir. Gelecek tasavvuru üzerine çalışmayı zaman kaybı gören bu yaklaşım bir taraftan fikir üretme tembelliğini getirmiş, diğer taraftan da yaşanan canlı hayata yetişmek için eklektizm kolaycılığına sapmıştır.
Bugün Müslüman fikir adamlarının İslâmî paradigma içerisinde kalarak özgün modeller geliştirmek yerine liberal teorilerden veya ne olduğu meçhul “Sol İslâm”dan medet ummasında, kimi yerde de direkt liberal modellere teslim olmasında bunun etkisinin de olduğunu düşünüyorum.
Fikir tembelliğini reddedip orijinal modeller üzerine çalışanlar dün yok değildi elbette, ancak seslerini fazla duyuramadılar ve yeterince destek görmediler. Bunlar çözücü ortamının etkisiyle bugün çağdışı kabul edilmekteler. Oysa modern teorilerin yeterli olmadığının idrak edildiği bu dönemde asîl önermelere ihtiyaç olduğu âşikârdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.