Türkiye normalleşiyor
Bir asırdır demok-ratik hayat, hukukun üstünlüğü, bulutlu havada güneşin görünmesi gibi arada bir fırsat buldukça yüzünü gösterebiliyordu.
> Washington, DC
Suriye, 48 yıldır sıkıyönetim altında diye bu ülkeyi ayıplıyoruz. ‘48 yıl sıkıyönetim mi olurmuş?’ diyoruz. Bir yıl bile olmaması lazım. Sıkıyönetim bir fevkalade rejim tarzıdır. O açıdan bakarsak biz de normal şartlarda değildik. 31 mart 1908’de başlayan baskıcı, dayatmacı, diğerine hayat hakkı tanımayan ipli, namlulu, zindanlı anlayış sürüp geldi. Buna bazen İttihad-u Terakki dendi, bazen Tek Parti idaresi, bazen kanlı darbe, bazen muhtıra, bazen e-muhtıra.
Bu bir asır zarfında demokratik hayat, hukukun üstünlüğü bulutlu havada güneşin görünmesi gibi arada bir fırsat buldukça yüzünü gösterebiliyordu. Sonuçta Suriye de üçüncü dünyalıydı biz de. Sovyet rejimi dağıldıktan sonra son komünizmin bizde olduğunu bizzat geçmiş başbakanlar dile getirdi. Şimdi bu genelkurmay başkanı ayrılması, zanlı general tutuklaması vs. ile anormal şartlardan kurtulma mücadelesi veriyoruz. Şükretmemiz gereken o ki normalleşme, kurumların arınması başka ülkelerde çok büyük sancılarla gerçekleşirken bizde sakin bir şekilde oluyor.
Sağlıklı vücut, bütün uzuvların ahenkle çalıştığı vücuttur. Sağlıklı vücutta her uzuv kendi işini görür. Her uzuv kıymetlidir.
Huzurlu mahalle hayatında komşuluk münasebetleri karşılıklı saygıyla seyreder. Bir veya birkaç hane halkı, kendi görüş ve hayat tarzlarını diğerlerine zorla kabul ettirmeye kalkışmazlar.
Bu uzuvlara veya bu komşuluğa devlet hayatında müessese veya kurum denmekte. Yüzyılı aşkın bir zamandır kurumlarımız anormal çalışmayla malul. Gücü yeten diğerini ya susturuyor veya güdümüne alıyordu. Böyle bir hayat ne siyasi ve ne de sosyal bakımdan dengeli hayattır. Ülke yüz yıldır yaşadığı darbelerle oligarşik cumhuriyete dönmüştü. Bürokrasi, yargı, emniyet, asker, medya, üniversite, siyaset şu veya bu kadar dejenere olmuştu. Kuvveti olan diğerlerine tahakküm ediyordu. Vatandaşın elindeki rey, oy sadece kâğıt parçasıydı, 4 yılda bir sandığa atılırdı. Asıl tayin edici iradeyse namlu, kalem ve paraydı. İşlemeyen, hantal ve nüfuz suistimalini meşru sayan bürokrasi, güven vermeyen, gününde tecelli etmeyen sözde adalet, merhametten uzak düşmüş emniyet, cuntalaşmış, diktalaşmış asker, şantaj ve dalkavukluğa batmış medya, ideolojiyi ilim zannedecek kadar hasta üniversite, yönetemeyen siyaset.
Yakın zamanlara kadar Türkiye buydu.
İçeride biz kendi kendimize hayrandık.
Birbirimizi ağırlayan sağırlardık.
Doğruyu söylemek, konuşmak ve yazmak mümkün değildi.
Bunu göze alanlar için damga hazırdı.
Onlar ya komünist veya gericiydi.
Onlar vatan satıcılarıydı.
Savcı Ferhat Sarıkaya hain muamelesi görürken Sabih Kanadoğlu, Vural Savaş ve diğerlerine ezberin devamına icazet vermelerinden dolayı prestij gösteriliyordu.
.....
Yarın: KURUMLAR YERİNE OTURUYOR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.