Ruhaniyet
Sevgili Peygamberimizin -sallallahü aleyhi ve sellem- Veysel Karani hazretlerinden bugüne intikal eden mübarek hırkasının sergilendiği makam, mükemmel bir estetik anlayışıyla yeniden tefriş edilerek halka açıldı...
Eskiden müminler, hasretle ziyarete gider fakat anlık zaman diliminde hırkanın bir küçük kısmını ya görür veya göremezlerdi. Şimdi Hırka-i Şerif, ortada olanca ihtişamıyla ışıldarken bakan gözlere nur, sevgi duyan kalblere şifa vesilesi olmakta. O mübarek ve müstesna emanete bu çok değerli hizmeti yapan herkese müteşekkiriz....
Hırkanın ilk dönemi zaten bilinmekte. Anadolu’ya gelişinden sonraki tarihçesini ise şöylece nakletmek mümkündür:
Sultan I. Ahmed Han, 17. Asır başlarında Anadolu’ya gelerek Kuşadası’na yerleşmiş olan Üveysi Ailesi’nin o günkü reisi Şükrullah Efendiyi bir Fermanla/ ‘kanunla’ İstanbul’a aldırarak Fatih’te bir ev tahsis etti. Peygamber sevdalıları, Hırka-i Şerifi bu evde ziyarete başladılar. Fakat ev yetmeyince bir zaman sonra Sadrazam Çorlulu Ali Paşa, bir hücre, imaret ve çeşme yaptırdı. 1725’te Şeyh Osman Üveysi, emaneti, kurduğu bir vakıfla hukuken kayıt altına aldı. I. Abdülhamid Han 1780’de sonradan cami avlusunda kalmış olan hücreyi yaptırdı. Ondan sonra buraya ‘Küçük Hırka-i Şerif Dairesi’ de denir oldu. II. Mahmud Han, bu hücreyi yeniletmesine rağmen mekân darlığı devam edince I. Abdülmecid Han, 1847’de bir külliye inşası başlattı. Eser, 1851’de bitti. Külliye’de iki Minareli, kubbeli bir cami, camide Hünkar Mahfili, ayrıca Hünkar Kasrı, Üveysi Aile reisi için bir meşruta ve Hırka-i Şerif’e muhafızlık yapacak olan jandarma bölüğünün de bir kışlası yer aldı. Sultanın kendi eliyle yazdığı hat levhaları da minberin üstüne asıldı.
Dikkat edileceği gibi hiçbir padişah “O’nu da Topkapusu’na, Emanet-i Mukaddese’ye alalım” dememişler, belki bu düşünce zihinlerinden bile geçmemiştir. O kadar kıymetli bir eşya hususi mülkiyette devam etmiştir.
İstanbul ve onun şahsında da hepimiz ne kadar iftihar etsek yeridir. Kâinatın Sultanının iki hırkasından biri Seray-ı Cedîd’de/Topkapı Sarayı’nda, diğeri de Fatih’te Hırka-i Şerif Camiî’ndedir. Topkapı Sarayı’ndaki mübarek hırkayı ise daha evvel Orta Doğu ve Kuzey Afrika fatihi Yavuz Sultan Selim Han İstanbul’a getirmiştir. Bu benzersiz servetle aynı toprakları paylaşmanın şerefini yaşıyoruz. Bu padişahlardan askerlerine, inşaatlarda çalışan amelelere, yerleri süpürenlere, başta aile olmak üzere emaneti hassasiyetle koruyup günümüze kadar taşıyan herkese ve bugün de bu büyük hizmeti yapanlara millet olarak teşekkür ve dua borcumuz vardır.
Unutulmasın...
Emanet-i mukaddesenin/Kutsal Emanetlerin tamamı İstanbul’dadır. Bunların hepsi ve başlayan tamirden altı yıl sonra -inşallah- muhteşem bir yenilenmeyle çıkacak Eyüb Sultan Türbesi, sahabe kabirleri ve bizatihi İstanbul’un kendisi büyük bir mânevî mirastır.
Mirasçı, miras bırakanın her şeyine mirasçıdır.
Bu Peygamber mirası, bir vesikadır, bir yetki belgesidir.
Yetki, söz hakkı verir.
Şimdi muhakeme vaktidir.
Şimdi muhasebe vaktidir.
Şimdi konuşma vaktidir.
> Mukaddes emanetlerin tamamı İstanbul’dadır. Ayrıca Eyüb Sultan Türbesi, sahabe kabirleri ve bizatihi İstanbul’un kendisi büyük bir mânevî mirastır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.