Somali ruhsal terapi merkeziniz mi?
Afrika kıtası bu haliyle bile hiç hesapta olmayan bir sektör için ilham kaynağı olabiliyor: Zenginler için ruhsal terapi merkezi.
Afrika’daki açlık ve yoksulluk birilerinin mistik boşluğunu, ruhsal hezeyanlarını, zihinsel depreşmelerini, elindekinin kıymetini bilme ve ona sıkı sıkıya yapışıp daha da cimrileşme yollarını, her türlü günah çıkarma mekanizmalarını, hiç beğenmediği yağlı, kıllı, tombalak ellerinin ne kadar da güzel olduğunu fark etme ve kendiyle barışma fırsatını sağlıyor.
Afrika’yı aç bırakanın kuraklık değil de işgal, sömürü, vatansızlık, merkezi bir devletten yoksunluk olduğu söylendiğinde, bunları bilmenin ve dillendirmenin artık demode şeyler olduğunu düşünenler, Afrika’ya gösterdikleri “duyarlık” karşılığında neler elde ettiklerini gönül rahatlığıyla itiraf etmekten geri durmuyorlar bile.
Geçenlerde bir Türk yardım kuruluşunun davetiyle Sudan’a giden ve kendine “sanatçı” yakıştırması yapan ünlü bir kadın, bir gazeteye verdiği röportajda, “Oraya giden sanatçının, 'onu yemem, oraya gitmem, bunlar bana yakışmaz' deme lüksü yok. Darfur'da kaldığımız evde yemek yaptım. Reklam olsa bile o reklamla aç çocukların karınlarının doyduğunu unutmasınlar. Eskiden çok şikâyet eden bir insandım. Artık asla etmiyorum” diyor.
Görülebildiği kadarıyla bu hanımefendi Sudan’da tedavi olup gelmiş.
***
“Türkiye’nin açları varken Somali’nin açlarını doyurmak da neymiş” diyebilen o bildik insan dışı garip mahluklarla, görevlendirilmiş “iyilik meleği” pozlarında ikinci sınıf Angeline Jolie rolü oynayanlar, ne de çok birbirlerine benziyorlar.
Televizyon kanallarında yardım kampanyası adı altında eski yerli malı haftalarına benzeyen apolitik, ruhsuz, resmi ve törensel, siyasi ve ideolojik içerikten itinayla arındırılmış arabesk bir muhtevayı olanca iticiliğiyle kusup duranlar ile Afrika’nın dramına soğukkanlı bir ilgisizlik içinde olanlar arasında nitelik bakımından bir fark olmasa gerek.
Zira birinciler, bencilliğin ve vicdansızlığın tatsız tuzsuz çukurlarında yarasalar gibi göz kırpıştırıp dururken, ikinciler ise kişisel şöhretlerine ve ruhsal tatminlerine hizmet için nesneleştirdikleri açlar ve yoksullar karşısında avuçlarını ovuşturmaktadırlar.
ABD’nin Somali’yi yakın bir geçmişte işgal etmeye kalkıştığı, ancak Somali için çarpışan kuvvetlerin direnci ve önüne geçilemeyen açlığın işgalciyi bile boğacak düzeyde seyretmesi yüzünden bunu gerçekleştiremediğini ve güçlenen El Şebab savaşçılarının henüz bir ay kadar önce Amerikan ordusuna ait insansız savaş uçaklarıyla bombardıman edildiğini, bunca Somali gündemine rağmen kim, neden gizler?
Açlığın o bildik görünen yüzünü saatlerce ekranlara taşıyanlar, emperyalizmin ancak tertemiz ve kuvvetli bir siyasi bilinçle kavranabilecek günahlarından neden bahis açmamaktadırlar?
Şu bilinmelidir ki Somali basit insanların israf düşkünlüğü yüzünden aç kalmış değildir. Böyle düşünenler ancak ellerindekinin kıymetini kavrayıp mülkiyet hislerini daha fazla kabartmakta, en iyimser tahminle Afrika ülkelerini ve perişan insanlarını görüp şımarık kaprislerini dizginleyerek ruhsal bir terapiyi bedavaya getirmektedirler.
Yine bu gibilerin düştükleri durum, en hafifinden “fedakâr” protestan misyonerlerinin fırsatçı, ucuzcu, hesapçı, günah çıkarıcı, küstah ve kibirli, çokbilmiş ve gerçekleri örtücü konumundan başka bir şey değildir.
Yıllar önce Ankara Batıkent’te böyle bir misyoner papaz tanımıştım. Sanayi içinde kurduğu kaçak kilisesinde bize röportaj vermeye razı olduğu için ne kadar cesur olduğunu kabul etmemizi istiyordu.
Heybetli, lüks motosikletiyle Türkiye’yi dolaştığını, acayip çevreci olduğunu iddia eden papaz, Vietnam Savaşı’na katıldığı için Birleşik Devletler’den yüklü bir emeklilik maaşı aldığını ve bu parayla kendini Hıristiyanlığı yaymaya ve insanlara faydalı olmaya adadığını söylüyordu.
Kendi içinde gayet samimi ve huzurluydu.
Zihninde kurduğu o her şeyi bilmiş ve çözmüş havayla maddi ve manevi tatmin duygusunun kendine nasıl da güvenli bir yer tahsis ettiğini gizlemiyordu.
Sürekli tarafımızca takdir edilmeyi, hatta bir adım sonra ona gıpta etmemizi umuyordu.
Bunu başardığında bütün Vietnamlıların gözünde kendini temize çıkaracaktı.
Sıfır maliyetle bizden ve Vietnamlılardan ne de çok şey istiyordu.
Yıllar önce canlarımızı, şimdi ise takdirlerimizi talep ediyordu.
Ve bu papaz, bizim Sudan görmüş huzur patlaması yaşayan sanatçımıza ne çok benziyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.