Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Bugünleri de mi görecektik

Bugünleri de mi görecektik

Memleketi bir baştan bir başa köy köy gezip dolaşan, düğünlerde çalıp söyleyen, sesi ve sazıyla dinleyenleri adeta büyüleyen bir delikanlıydı.

O türkü söyleyince, uçan kuşlar bile durup dinlerdi. Kendine has bir havası vardı.

Küçük yaşta anası tokacı saz yapıp eline tutuşturmuştu.

Aydos deyince bozkırları inleten babasının yanında keman çalmıştı.

çekirdekten yetişme tabiri, sanki onun için icat edilmişti.

* * *

"Kesik çayır biçilir mi, sular soğuk içilir mi, bana yardan geç diyorlar, seven yardan geçilir mi?"

"çırpınıp da şan ovaya çıkınca, eğlen şan ovada kal Acem kızı; uğrun uğrun kaş altından bakınca, can telef ediyor gül Acem kızı..."

Suyun içinde denizanasının ilerlerken yaptığı hareketleri andıran tarzda, bir hüzünlendirir, bir coştururdu etrafındakileri.

Yine de ne kadar büyük bir sanatçıyla karşı karşıya olduklarını tam anlayamazlardı etrafındakiler.

* * *

Elinde tuttuğu sazından daha uzun sayılmazdı boyu.

60'lı yılların sonları olsa gerek... Bir gün –kendi deyişiyle– bu kara suratlı adam, Ankara'dan İstanbul'a gitmek ister.

Otogarda dolaşmaya başlar. Cebinde parası yoktur.

Ricada bulunduğu muavinlerden biri bakar ki elinde saz var.

"Kimin bu saz, çalıyor musun?" gibi sorulara aldığı cevaplar üzerine "O zaman" der "çal bakalım bizi biraz eğlendir de seni İstanbul'a gönderelim."

* * *

Kara kuru adam çalmaya başlar. çalıp söyler. Türküler peşpeşe gelir.

Fakat bir türlü otobüse binip gitmeye sıra gelmez.

Toplanan kalabalık keyifle dinler türküleri, deyişleri, bozlakları.

Arada kendi koyverip oynayanlar olur. İki dönüvereyim diye kalkanlar oturmak bilmez.

çünkü o çalıp söyleyen sıradan biri değil, Koca Muharrem Usta'nın oğlu Neşet Ertaş'tır.

* * *

"Şu garip halimden bilen işveli nazlım / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen / Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen..."

Hayat boyu gönülden konuşan, gönlüne göre olanı arayan, her fırsatta gönüllü çalıp gönüllü söyleyen Neşet Ertaş, o gün Ankara'dan İstanbul'a gidebilmek için saatlerce çığırır durur da o kendine söz veren muavini bulamaz.

* * *

Aradan geçen kırk küsur sene içinde "gonüllerin hızmatçısı" Neşet Ertaş, o çok sevdiği gönüllere taht kurmuştur.

Gönüllere kurulan o taht, sanatıyla, tevazuuyla, samimiyetiyle, kısacası kalitesiyle kurulmuştur.

Temelleri de duvarları da çatısı da sağlamdır o tahtın.

* * *

Bugün, Ankara'da, çankaya Köşkü'nde, Cumhurbaşkanı tarafından verilen yemeğe davet edilen sanatçılar arasında Orhan Gencebay, Ahmet özhan, Zara, Mazhar Alanson ve Rengim Gökmen'le bir arada bulunuyorsa, emin olun ki o masadaki sandalyeyi alnının teriyle hak etmiştir.

Belki de 40 yıl önce otogarda çalıp söylediği gün cebine koymuştur çankaya biletini.

* * *

Köşkteki yemekte "Divane gönlüm"ü çalıp söyleyen Neşet Ertaş'ın Sayın Gül'e teklifini kendi dilinden aktaralım:

"Reis-i Cumhurumuzdan şunu rica ettim. 'Dünya üzerinde bir opera var. O da bizim bozlaklarımıza benziyor' dedim. 'Bizim de operamızın içinde bozlağımız söylensin, Türkçe olsun bu, herkesin anlayacağı dilde olsun dedim. 'Bunu orkestranıza söyleyin' dedim. Kabul ettiler. Haberiniz olsun. Bu senfoni orkestrasının içinde bozlak söylenecek, onun da sözünü aldım."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi