Yılmaz Öztuna

Yılmaz Öztuna

Diplomata hakaret büyük devletleri karşı karşıya getirirdi

Diplomata hakaret büyük devletleri karşı karşıya getirirdi

Türkiye ABD ile 1867’de orta elçi olarak ilişkilerini yürütüyordu... ABD’ye ilk büyükelçilik 1909’da kuruldu. Önemli bir konuma sahip olan Washington Büyükelçiliğimiz her zaman bir etkinliğe sahne oluyor.

Fransa’ya elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi Fransa kralı ile birlikte...

Vaktiyle devamlı elçilikler yoktu. Devletler, belirli görevlerle elçi gönderir, görevini tamamlayan diplomat, dönerdi. Hepsi büyükelçi idi, hükümdarlarını temsil ederlerdi. Önce Venedik Cumhuriyeti, büyük devletlerin taht şehirlerinde sürekli oturan büyükelçiler ihdâs etti. Venedik elçilerine balyoz denir. 16. yüzyılda Avrupa devletleri, Venedik’i izlediler. Büyükelçi ve orta elçi diye iki dereceye ayırdıkları temsilcilerini, belirli ülkelere gönderdiler.

DİPLOMASİNİN BABASI
Modern diplomasinin babasının Venedik olduğu, açıkça anlaşılır. Demokrasinin annesinin İngiltere olduğu gibi... 1918’e hattâ 1945’e kadar yalnız büyük devletler aralarında büyükelçi (ambassadeur) teâtî ettiler. Sonra orta elçilikler birer ikişer ortadan kalktı, sonunda hepsi büyükelçilik oldu. Orta elçilik tarihe karıştı. Büyükelçinin bulunmadığı müddette yerine maslahatgüzâr (Fr. charge d’affaires) unvanını alan diplomat görevi yürütür.

İLK ELÇİ KABULÜ
Osmanlı, 15. asırdan itibaren, devamlı büyükelçiler kabûl etmiş, ancak kendisini nizâm-ı âleme me’mûr Devlet-i Aliyye saydığı için, sadece geçici görevlerle büyükelçi göndermiştir. Nizâm-ı Âlem’e Avrupalılar Pax Ottomana demişlerdir ki, yerini Pax Britannica’ya, 1944’ten günümüze Pax Americana’ya bırakmıştır, ben cihan devleti şeklinde tercüme ettim. Hoşlanmadığı devlete orta elçi gönderdiği de olmuştur.

DEVAMLI ELÇİLİKLER
Osmanlı’nın cihan devleti durumu sarsılıp hizaya gelince, 18. yüzyıl sonlarından itibaren o da devamlı (mukıym) büyükelçilikler açmaya başladı. Önce Londra, akabinde Paris ve Viyana büyükelçiliklerimiz açıldı, bunları Petersburg, Viyana, Roma izledi (Londra 1793, Paris 1796, Viyana 1797). ABD ile 1867’de orta elçi, ancak 1909’dan itibaren büyükelçi teâtî ettik.

HAKÂNI TEMSİL EDİYORDU
1922’ye kadar, tayini çıkan büyük veya orta elçimizin, eyalet valilerimizin ve ordu kumandanlarımızın, gittikleri yerde hâkan’ı temsil ettikleri için, padişah tarafından kabûl edildikten sonra görev yerine hareketi kesin protokoldü. Son defa Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Kumandanı tayininde Sultan Vahîdeddin’i ziyaret etti, “muvaffak ol!” duâ-yı şâhânesini aldıktan sonra vapura binip Samsun’a gitti.

ELÇİLERİN İMAMI VARDI
Sefîr kelimesi Osmanlı’da hem büyük, hem orta elçi anlamındadır. Ayrıca büyükelçi olduğu belirtilmek istenirse sefîr-i kebîr (büyükelçi) denmiştir. Büyükelçilik Tanzimat Türkiyesi’nde, nâzırlık (bakanlık) derecesinde, çok önemli makamdı. Rütbesi vezîr değilse, mutlaka bâlâ olurdu (ilki mareşal, ikincisi orgeneral’e eşit Osmanlı mülkiye rütbeleri). Çok iyi dil bilen mareşal ve birinci-feriklerden de elçi tayin edilebiliyordu. İlmiye sınıfından diplomat kullanılmamıştır (her elçiliğin bir imâmı vardı).

FRANSIZCA ŞARTTI
1945’e kadar milletlerarası diplomasi dili Fransızca idi. İngilizce, ancak 1945’ten günümüze Fransızca’nın yerini aldı. Tanzimat Türkiyesi’nde 1922’ye kadar ve Cumhuriyet döneminde uzun yıllar, çok iyi Fransızca bilmeyen bir kişinin değil elçi olmak, diplomasi mesleğine adım atması mümkün değildi. İkinci, üçüncü dil biliyorsa, daha makbuldü.

YAZIŞMA DİLİ
Tanzimat Türkiyesi’nde gerek imparatorluk hâriciye nezâreti, gerek bütün dış temsilcilikler, Bâb-ı Âlî (Osmanlı hükûmeti) ile Fransızca yazışırlardı. Modern Türk diplomasisinin kurucusu olan Mustafa Reşid Paşa, mekanizmayı böyle kurdu. Çok nazik olan imparatorluk dış yazışmalarında kullanılacak Türkçe metinlerin, milletlerarası kullanılmak zorunluluğu bulunan Fransız dilindeki metinlerle uyuşmazlık oluşturmasından çekinilmiştir.

FRANSIZCA’YI İNGİLTERE VE ABD KABUL ETMİYORDU
Bütün diğer devletler de zaten dış yazışmalarında Fransızca kullanıyorlardı. Almanya, Rusya gibi en azametli imparatorluklar dahil... Yalnız İngiltere ile Amerika (ABD), Fransızca’yı kabûl etmemişti. İngilizce kullanıyorlardı. Ama bütün diplomatları Fransızca biliyordu.

ÇİN’E ORTAK TAVIR VARDI
1918’e kadar aralarında büyükelçi teâtî eden ve kendilerine “büyük devlet” (devlet-i muazzama, çoğulu düvel-i muazzama, Fr, grandes puissances) denenler şunlardı: İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Türkiye, Avusturya-Macaristan. 19. asırda bazan İspanya da bu kategoriye giriyordu. Kendilerini büyük, diğer devletleri “küçük” sayan azametli devletler, 1880’de İtalya ve 1890’da Birleşik Amerika ve ancak 1906’da Japonya’yı da “büyük devletler ailesine” kabûl edip büyükelçi teâtisine razı oldular. Çin’i hiçbir zaman bu kategoriye sokmadılar, onunla büyükelçi teâtî etmediler.

1945’E KADAR SÜRDÜ
Başkentlerde önce büyük, ancak onların hepsinden sonra orta elçiler, kıdem (yani o başkente tayin) sırasıyla protokole alındıkları için, iki elçilik derecesi arasındaki fark önemli idi.
1945’e kadar esas bakımından bu durum devam etti. Türkiye, cumhuriyet döneminde de, cumhuriyetin başlamasından itibaren, büyük devletlerle büyükelçi teâtî etti. Bu, imparatorluğun mirası fevkalâde bir imtiyazdı. Zira koskoca Çin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu imtiyazından mahrumdu.

OSMANLI İSTİSNASI
Osmanlı, istisna olarak, İran ile de büyükelçi teâtî etmiştir (aynı imtiyazı Fransa, yalnız İsviçre için tanımıştı). Zira 1940’a kadar Türkiye’den başka hiçbir devlet Tahrân’a büyükelçi göndermedi (bu tarihlerde Rusya, İran’a büyükelçi yollayan ikinci devlet oldu). 1912’de Fas’ın da işgali ile, yeryüzünde sadece iki İslâm devleti kalmıştı: Türkiye ve İran imparatorlukları. Afganistan’ın bağımsızlığında noksan vardı.

DİPLOMASİNİN ALTIN ÇAĞI
Bütün dünyada diplomasinin altın çağı 19. yüzyıldır. Dış ilişkileri doğrudan elçiler yürütüyordu. Bir büyük, hattâ orta elçinin saygınlığı sonsuzdu. Küçük bir diplomatın hakaret görmesi, kocaman devletleri karşı karşıya getirirdi. Sefâret-hâne denen gerçek saraylar, arşivleri, sanat koleksiyonları, muhteşem döşemeleri ile, şâşaa saçardı. Büyükelçilerin yatları, yazlık sarayları olurdu. Tanzimat Türkiyesi’nde diplomatlık, en itibarlı meslekti. Daha önce daha saygın sayılan askeriye ve ilmiye mensupları, geri plana düştü.

1918’DEN SONRA DURUM
İkinci Sultan Mahmud (1807-1839) böyle istemişti. Tanzimat’ın kurucuları Reşid, Âlî, Fuat Paşalar, diplomasi mesleğinden, büyükelçiliklerden geliyorlardı. 1918’den sonra dünya değişti. Elçiler, dış ilişkilerde ancak devletleri için aracı durumuna geldiler. Ekonomik ve kültürel propaganda, elçiliklerin daha önemli çalışma alanları oldu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz Öztuna Arşivi