Yalanların Raporlaştırılması
Yazıya bir konuya açıklık getirerek başlamak istiyorum. Dünkü yazımızda "Bu adamlar sözde araştırma raporlarını hazırlarken İstanbul'a geldi ve bizim ifadelerimizi aldılar" derken kastettiğimiz genel anlamda BM'dir.
Normalde İstanbul'daki sorgulamaları yapan İnsan Hakları Komisyonu ile son raporu kamuoyuna açıklayan Palmer Komisyonu her ne kadar birbirinden farklı olsa ve İnsan Hakları Komisyonu'nun raporuna gerçek bilgiler yansıtılmış olsa da BM bunlar arasında koordinasyonu sağlamamış, birinci komisyonun raporunu katlayıp rafa koyarken ikinci komisyonun raporunu popülerleştirip öne çıkarmıştır. Dolayısıyla burada birinci derecede suçlu ve siyonist katillerin cinayetlerinin üstünü örtme amaçlı taktiklere başvuran mekanizma BM'dir. Bizim de "bu adamlar" derken kastettiklerimiz bu mekanizmanın adamlarıdır.
İşte o kirli mekanizmanın adamları doğruları kayıt altına alan raporu katlayıp rafa koymuş, dikkatlerden uzak tutmaya çalışmış, onun hazırlanmasını sadece bir kandırmaca olarak değerlendirmiş onun yerine yalanları raporlaştırma amacıyla Palmer Komisyonu'nu görevlendirmiştir.
İddialarını Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ve tamamen hukuka aykırı ambargoyu meşrulaştırma saçmalığına dayandıran Palmer Raporu'nun içeriği de siyonist işgalcilerin gönderdiği yalanlardan oluşuyor. Yalan üretme makinesi gibi çalıştıklarına bizzat şahit olduğumuz siyonist işgalcilerin Palmer Komisyonu'na sundukları ve rapora da geçirilen yalanlarının başında saldırgan askerlerin gemiye müdahalede şiddet amacı taşımadıkları, ama kendilerini savunmak zorunda kaldıkları iddiası geliyor. Oysa işgalci saldırganların en ufak bir şiddete maruz kalmadan tek taraflı şiddete başvurduklarına, saldırı düzenlediklerine sadece biz değil bütün dünya şahit oldu. Çünkü o esnada hadiseler canlı yayınla televizyonlardan tüm dünyaya naklediliyordu. Saldırılar biz arka güvertede cemaatle sabah namazını kılarken, tahiyyatta olduğumuz sırada henüz selam vermeden başladı. Yolcuların önemli bir kısmı namazdaydı, diğerleri de geminin değişik kısımlarına dağılmış halde endişeli bekliyordu. İşgalci askerler önce çok kısa bir süre şaşırtma amacıyla plastik mermiler attı, hemen ardından gaz bombaları ve gerçek mermilerle saldırıya geçti, ardından da çengeller atarak hücum botlarından gemiye tırmanma ve helikopterlerden iplerle komandolarını indirme girişimlerini başlattılar. Arkadaşlarımızın yaptığı işte bu çengelleri çıkarıp atmak, botlardan çıkış yapmaya kalkışan askerlerin üstüne su sıkmak ve helikopterlerden inen askerleri etkisiz hale getirmekti. Yani savunma yapanlar meşru ve haklı bir insanî yardım için yola çıkmış ve henüz uluslararası sularda bulunan yolcularımızdı. Üstelik onlardan bir tek kişinin silahı yokken siyonist saldırganların hepsinin elinde otomatik modern silahlar vardı ve bu silahlarla yağmur gibi mermi yağdırıyorlardı.
On dokuz yaşındaki bir genç kardeşimizin, olayları canlı olarak dünyaya aktarma çabasındaki arkadaşlarına yardım için telaşla bir yerden bir yere koşarken yakalanıp yere yatırılması ve ensesine mermi sıkılarak öldürülmesi saldırgan askerin kendilerini korumak zorunda kalması olarak tanımlanabilir mi? Yalancılığın ve sahtekârlığın bu kadarı çok değil mi? Bunun güya dünyaya hukuk ve adalet dağıtma iddiasında bulunan BM adına yapılmasını nereye oturtuyorsunuz?
Bir başka arkadaşımızın olayları görüntülemek için fotoğraf çektiği sırada alnından vurularak şehit edildiği sadece şahitleriyle değil görüntülü belgeleriyle ortadadır. Hadiselerin görüntüsünün alınmasından dolayı saldırganlar kendilerini koruma ihtiyacı mı duymuşlar?
Bir başka kardeşimizin, sırf Şeyh Raid Salah'a benzetilmesinden dolayı öldürüldüğü bizzat saldırganların ses kayıtlarından öğrenildi. Bu itiraflar saldırının en azından bazı kişilere yönelik cinayet hedefinin olduğunu açığa çıkarmaz mı? Ama Palmer Raporu bu gerçeği gözlerden uzak tutarak katillerin yalanlarına yer vermiştir.
Saldırının bazı kişileri özellikle hedef aldığı, askerlerin düşürdüğü fotoğraflı listelerden de anlaşılmıştı ve bu listeler yetkili organlara iletildi.
Çok sayıda arkadaşımızın yolcuların müdafaayı tamamen durdurmasından sonra saldırıya uğradığı ve bazılarının ağır yaralandığı, geminin limana götürülmesi esnasında, limandaki sorgulamada, hapishanede ve hatta geri dönüş sırasında havaalanında bile çok çirkin muamelelere maruz kaldığımız biliniyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.