Semt pazarları
Başkalarını bilmem, ama semt pazarlarını dolaşmak oldum olası bana neşeli gelir. Alış veriş yapmayacak olsam da yolumu bir şekilde pazarın içerisinden geçecek şekilde ayarlarım.
Tezgahlara yığılı canlı, diri, renkli sebzeler ve meyveler gözüme gülümsüyorlarmış gibi görünür. Nimet olduklarını bildiklerine inanırım.
Bir baştan diğer başa dualar okuyarak dolaşırım pazarı. Satıcının da alıcının da keselerine bereket olsun diye okurum. Pazarcılar, sattıklarının arasına çerik çürüğü sıkıştırmadan, kazançlarına haram karıştırmadan akşam evlerine helâl kazancın huzuruyla dönsünler diye dua ederim. Alınan sebzeler meyveler yiyenlere şifa olsun diye dua ederim.
Meleklerin dualarımı teker teker her bir tezgâha, oradan alış veriş yapan hanımların, beylerin torbalarına taşıdıklarını düşünür, heyecanlanırım. Tarlaların, bağların, bostanların insan sesine karışan şarkılarını duyar gibi olurum. Yunus Emre Hazretlerinin mısralarına “pazar yerindeki sesler ile” cümlesi eklenir sanki.
Pazar yerinde herkes birbiriyle tanıştır. Semt pazarları, mahalle sakinlerinin haftada bir, birbirlerinden haberdar olmalarına, ayaküstü hâl hatır sormalarına fırsat tanır. Pazarcılarla ünsiyet kurulur. Kimileri “benim sebzecim, benim meyvecim” diyecek kadar sahiplenir satıcıyı. Kimileri sahiplendiği satıcının beklemedik bir davranışıyla karşılaştığında incinir. Bazen, yıllardır alış veriş yaptığı tezgâhtan, satıcının torbasına koyduğu bir çürük elma yüzünden bütün pazara küsen Güzin Hanımlar olur.
Pazarcının döktüğü ter, çoluk çocuğunun ekmek parası içindir. Pazarcılar ürünlerini bir an evvel satıp, evlerine dönmek gayretindedirler. Ama gün boyu bu endişeyi taşıyarak satış yapmazlar. Müşterileri ve birbirleriyle iletişimde kurdukları dil, yorgunluklarını biraz olsun hafifletir. Pazarlar kendine has dili oluşturmuştur. Esprili, kısa cümleler bütün alış verişi idare eder. Bazen söz maksadı aşınca, karşı bir espriyle, sitemle ve ya uyarıyla hizaya getirilir. Ama şiddetli tartışmaların yaşandığı pek görülmez. Ufak tefek fireler de olsa alanın ve satanın razılığı söz konusudur.
Bütün konuşmalar alış veriş etrafında dönüyor gibi görünse de meraklı olanlar gündemin bütün haberlerini sıcağı sıcağına pazarlarda öğrenebilirler. Pek renk vermezler ama araya sıkıştırdıkları kelimelerden pazarcının dünya görüşünü, siyasi tercihini, hayat felsefesini yakalayabilirsiniz. Pazarcılar, pazarın müdavimlerini de iyi tanırlar. Kimin ne iş yaptığını, neyle uğraştığını bir şekilde öğrenmişlerdir. Kadim müşterilerine hitap şekilleri daha dikkatlidir. Hatta bu muhataplıklarda onların pazar alanı dışındaki dünyalarıyla tanışmak mümkündür.
Pazar yerinin kuruluşu sabahın erken saatlerinde başlar. Yeni bir günün canlılığıyla pazarcılar tezgâhlarını kurar, ürünlerini “gel beni al” çekiciliğiyle sıralar. Bütün pazar alanı kıpır kıpır hareket hâlinde alış verişe hazırdır. Siftahçıların ayağının uğurlu olması önemlidir. Keseye giren ilk para helâlse bereketini birlikte taşır. Vakit ilerledikçe son ürünlerin geri dönmemesi için indirimler başlar. Kimi işten anlayan müşteriler bu saatleri bekler. Seçilmişler arasından iyiyi seçmek ustalık işidir.
Tezgâhların kapanıp pazar yerinin toplanma saatleri gelmiştir. El ayak çekilip sesler kesilince, akşamın alacası tezgâhtan almaya gücü yetmeyenlerin utangaç yüzlerini gizler. Poşet hışırtıları, birilerinin çürük de olsa çoluk çocuğuna taze meyve ve sebzenin lezzetini tattırmak istediğinin işaretidir.
Hasılı pazarları, hayatın kalbinin attığı yerler olarak görür, duyar, hissederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.