Milliyetçiler rahatsız!
Hani bir zamanlar “genç subaylar rahatsız”dı ya, bu da öyle bir şey!
Türkiye’nin 21. yüzyılı, şöyle veya böyle 20. yüzyılından çok farklı.
20. yüzyılın Türkiye’si Amerikancı, Avrupacı, dolayısıyla İsrail’e hulus çakıcı bir Türkiye idi. Lozan’da sınırlarımız çizilmiş, defterimiz elimize verilmiş, Misak-ı milliye, o da hadım edilmişine, hapsedilmiş bir Türkiye ortaya çıkmıştı.
Türkiye Sevr’de kararlaştırıldığı gibi, küçük millî (veya şimdi söylenildiği gibi “ulusal”) bir devlet olarak tasarlanmıştı. Büyük devletler Lozan’dan sonra küçük Türkiye devletine büyük elçi gönderilip gönderilmeyeceğini tartıştılar!
Yani anlayacağınız büyükelçiler büyük ülkelere gönderilirdi. Türkiye bu tasnife girmiyordu. Sonra diplomasi değişti ve bütün devletlere büyük elçi gönderilmeye başlandı. Türkiye de bundan faydalandı.
Türkiye’nin 20. yüzyıl siyaseti önce İngiltere’ye, sonra ABD’ye ayarlıydı. Daha dün beraber olduğumuz topluluklarla doğrudan ilişki kuramazdık. Komşularımızla ticaret bile yapamazdık.
Milliyetçi gazetelere bakınca şunu düşünmeden edemedim: Türkiye’nin dünyada büyük bir ilgi odağı olmasından milliyetçilerin bu kadar rahatsız olacağı aklımın köşesinden bile geçmezdi.
Türkiye on yıl öncenin Türkiyesi değil. 20, 30, 40, 50, 60, 70 sene öncenin hiç değil. Başını dik tutan bir Türkiye var. Sözü geçen bir Türkiye var. On yıl öncesine kadar dünya Türkiye’nin cumhurbaşkanlarının, başbakanlarının, dışişleri bakanlarının adını bilmezdi.
Bugün dünyanın en prestijli yöneticilerine sahibiz. Dünya onları tanıyor ve onların sözü Türkiye’nin sözü olarak büyük etki uyandırıyor.
Fakat milliyetçiler bunu böyle görmüyor. Bunu neye yormalı?
Bu işlerin milliyetçilik markası altında yapılmamasına mı? Bunun önemli rolü vardır her halde.
Bakın kendini “milliyetçi” addeden gazete Türkiye’nin bugünkü durumunu nasıl yorumluyor:
“Sahte kahramanlık. Değerli okuyucularımız. Türkiye, iktidarın ABD ekseninde yürüttüğü dış politika nedeniyle sınır komşuları İran ve Suriye’nin gözünde “güvenilmez” konumuna düştü. Ermenistan’a şirin görünmek istenirken, kardeş Azerbaycan küstürüldü. Yaşanan bu hezimetlerin üzerini örtmek için de şimdi İsrail’e karşı “sahte” kahramanlık taslanıyor ancak Türk milleti bu oyunun farkındadır...”
Bu milliyetçiler değil Türkiye’de, dünyada yaşamıyor diye düşünüyor insan. Acaba Mars’ta, Merkür’de mi mukimler?
Hele bu gazetenin, adını zikretmek gerekmez bir yazarı var ki, İsrail ile ilişkilerin bozulmasından fevkalade rahatsız. (Meselenin bam teli de bu galiba!)
Başbakan, sırf Arap ülkelerinde popüler olmak için sorunu abartmış! Bu davranış; “narsistizm”den kaynaklanıyormuş!
Yazar, dünyanın hiç bir sözlüğünde bulunmayan bu kelimeyi bir güzel de açıklıyor: Kendini çok beğenme, kendine âşık olma!
Milliyetçi önce kullandığı dili bilecek, o dilde yer alan kelimeleri bilecek ve doğru kullanacak. “Narsisizm”e “narsistizm” demeyecek! Sonra da başka bir ülkenin avukatlığını üstlenmeyecek! Bilhassa da düşman konumundaki ülkenin avukatlığını...
Bu ismi gerekmez yazar, İsrail dışişleri bakanı Lieberman’ın beyanatını neden görmezden geliyor? Ermeni soykırımını tanıyacaklarını, PKK’ya açık destek vereceklerini söyleyen bu İsrail yetkilisinin sözünü neden yorumlamıyor?
Buyurun siyonizmin avukatlığına soyunan “milliyetçi”nin herzelerinden bir kaç satır okuyun. (Bakalım dayanabilecek misiniz bu hamakate.)
“Başbakan popüler olmak için iyi bir kaynak yakaladı ve bunu sonuna kadar kullanacaktır, zira Filistin ve Yahudilik dinciler için temel ortak ideolojidir.” “İsrail özür dilediği takdirde suçu kabul etmiş olacaktır. Türkiye veya bir başka ülke uluslararası mahkemeye giderse suçunu kabul etmiş İsrail’e ceza verecektir. İsrail devleti bunu yaşamak istememektedir.”
“Başbakanın yaptığı son açıklama da son derece sorumsuz ve tehlikeli bir açıklamadır. Dincilerin Filistin’e gönderecekleri yardım gemilerine Türk askeri gemilerinin eşlik edeceğini duyurmuştur. Bu savaşa davetten başka bir şey değildir ve tehlikeli bir maceradır. Filistin davası, Arap-Yahudi sorunu biz Türklerin sorunu değildir.”
Eğer bu zatlar milliyetçi ise, hamakatla milliyetçilik arasında çok girift bir ilişki var diyeceği geliyor insanın!
Evet görüldüğü gibi, milli gururun yükselmesinden marka milliyetçileri rahatsız!
Ama gerçek milliyetçiler de hakkı teslim ediyorlar: Yılmaz Öztuna geçenlerde bakın ne yazdı: “Bayramınız kutlu olsun! İnşallah âlem-i İslâm’a hayırlı açılımlar müjdecisidir. İslâm âleminin cazibe merkezi, 1924’ten beri ilk defa artık gene Türkiye’dir. Önemli tarihî gelişmedir. Tarihçiler böyle değerlendirecekler.”
Marka milliyetçileri! Okuyun ve titreyin! Belki kendinize dönersiniz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.