“Atatürk milliyetçiliği”ne ne oldu?
Hemen bir kısım “ulusalcı” ve “milliyetçi”ler, dillerine doladılar: “Millî Eğitim’in millilik vasfı ortadan kaldırıldı!”
Kastedilen 14 Eylül 2011 Çarşamba günü Resmî Gazete’de yayınlanan kanun hükmünde kararname idi.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname...
“Kanun Hükmünde Kararname” ile bir bakanlık yeniden düzenleniyor. “Bir bakanlık” diyoruz, rastgele bir bakanlık değil... Millî Eğitim Bakanlığı... Diyebiliriz ki, bütün bakanlıklar bugünle ilgilidir. Millî Eğitim ise yarınla, gelecekle. Yapılan o yüzden yarınla ilgili bir düzenleme...
“Millî Eğitim Bakanlığı” ideolojik sistemin merkez üssü idi. Bakanlığın adına “millî” kelimesinin ne zaman eklendiğini bilemiyoruz. Çünkü Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren “Maarif Vekaleti” idi. “Maarif” ne zaman kaldırıldı ve ne idiğü bilinmeyen “eğitim”le değiştirildi ise, muhtemelen “millî” kelimesi de o zaman eklenmiştir. Bu anlamda en erken tarih 27 Mayıs 1960 darbesi olmalıdır.
Darbeciler Milli Eğitimle uğraşmayı veya oynamayı sever. Her askerî müdahale eğitimin daha ideolojik bir yapı kazanması yönünde düzenlemelerle kendini belli etmiştir.
Son müdahale 1980 darbesinden sonradır. 1983’te, Millî Eğitim’in “genel amacı” şöyle tarif ediliyor:
“Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin millî, ahlakî, insanî, manevî ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek.”
Bu uzun ve Türkçe özürlü cümleyi bir solukta okuduysanız, kendinize beş dakika istirahat verin!
Bakar mısınız “eğitim”in genel amacına? Bütün hedef yeni yetişen nesilleri eğmek-bükmek! Atatürk milliyetçiliği diye, 1980 darbesinin anayasasına yerleştirilen mahiyeti belirsiz bir ideoloji uğruna bunu yapmak!
Bir de yeni metne bakalım: “Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek.”
İki metin arasında dağlar kadar fark var. Birinci metin ideoloji aşılamak üzerine kurulmuş. İkinci metin, akıl ve mantık ilkeleri çerçevesinde yaşadığımız dünyayı doğru kavrayarak insan yetiştirme esasına dayandırılmış.
Peki eğitim millilik vasfını nasıl kaybediyor? Veya bir metnin başına millî kelimesi yazmakla “millilik” sağlanabiliyor mu?
Bunun böyle olmadığını, uygulamada gördük.
Özde millilik, nasıl sağlanabilir? Bunun yolu, kanun metinlerine “millî” yazmakla değil, toplumun, ülkenin tarihî arkaplanını, manevî ve ahlâkî yapısını doğru kavramaya ve yeni nesillere aktarmaya yönelik irade ve gayretle olur.
Eğer mesele kanun metni ise, metnin bunu tam manasıyla sağlayıp sağlayamayacağı tartışılabilir. Çünkü daha önceki çok boyalı metne karşılık, yeni metin adeta renk vermeyen bir yapıda.
Elbette konunun kanun metnini aşan boyutu daha önemlidir. Bu muhtevanın genç nesillere yansıtılması, eğitim kadrosuyla, öğretmenle ve onu destekleyen müfredat, yayın desteği ile olur.
İşin bu tarafı, kanun hükmünde kararname hazırlamak kadar kolay değildir elbette.
Millî Eğitimin “milli”liği onun bütün eylem ve işlemlerinde Millî Güvenlik Kurumu’ndan hiza tutmasını zorunlu kılan bir adlandırma. Yeni KHK’yi önemli kılan ise, bu bağı ortadan kaldıran bir metin olması.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.