Şevval ayında oruç tutmak
ALLAH Teâlâ'yı bilen ve O'na inanan insanlar, kendilerini bir takım dini hükümlerle sorumlu bilirler, bunlara uyar ve kötülük işlemeye o kadar cesaret edemezler, bazen etseler de hemen tevbe ve istiğfar ederler. Çiğnedikleri hakları yerine getirmeye çalışırlar.
Evet olgun bir Müslüman başkalarının mallarına, canlarına ve namuslarına tecavüz edemez. Herkesin emniyet ve huzur içerisinde yaşamasını ister. Halbuki ALLAH Teâlâ'yı inkâr eden birisi, kendi nefsinin isteklerine uyar, bu sebeple de her türlü kötülüğü mübah görür, insanların malına, canına ve mukaddesatına el uzatmaktan geri kalmaz, kendi alçak duygularını tatmin etmek için her türlü ahlaksızlığı meşrulaştırır. Çevrenin saadet ve selametini düşünmez. Onun yegane gayesi kendisinin hayvanca yaşamıdır.
Böyle bir kimse, dinden ve ahlaktan mahrum olduğu için bütün insanları da kendisi gibi bu mukaddesattan mahrum görmek ister. Bu alçak hedefi uğrunda, insanlık aleminde bir arsızlık devri başlayana, namus ve fazilet kalkana ve de mukaddesattan eser kalmayana dek didinip durur.
Dünya tarihi gösteriyor ki, hangi millette böyle sapıklar, ahlakî değerlerden mahrum olanlar türediyse o milletin ahlakı ve birliği bozulmuş, kuvveti ve direnci kırılmış ve sonunda da yok olup gitmiştir.
Sonuç olarak, dinsizlik ve ahlaksızlık akımı, bütün beşeriyet için bir falâket ve en büyük beladır. Bu zararlı akımın önü alınmadıkça, insanlık alemi için kurtuluş ümidi yoktur.
İnsan güzel inanca ve güzel ahlaka sahip olmalıdır ki, hem dünyada hem de ahirette felaha ve kurtuluşa erişebilsin. Bu da kuru laf ile değil, dinin talimatı gereğince ciddi bir şekilde çalışmakla elde edilir. Bir zat ne güzel demiştir:
"Kurtulmak istiyorsun. Ama kurtuluş yolundan gitmiyorsun. Gemi kuru yerde yüzmez, bilmiyor musun?"
Gerekeni yapmak ve doğru yolu takip etmek lazımdır. Dolayısıyla selamet ve saadet sahiline kavuşmak isteyenler, hak dine, üstün ahlaka sarılmalı ve bunların gösterdiği yoldan ayrılmamalıdır.
Sonuç olarak, insanın kurtuluşa ermesi için arınması lazımdır. Ancak sadece bu yeterli olmayıp bedeni ibadetlere de ihtiyaç vardır. İşte:
"Ve Rabbinin ismini zikredip de namaz kılmıştır" (Âlâ Sûresi:15) ayet-i kerimesi bunu ifade etmektedir.
Hiç şüphesiz zikrullah çok büyük bir yücelik taşımaktadır. Zikrullah, kalbin cilası, ruhun gıdasıdır. İnsan Cenâb-ı Hakk'ı sürekli zikretmelidir.
Gafilce yaşamak insana yakışmaz. ALLAH ALLAH demek, Kur'an-ı Kerîm'i okumak, kelime-i tevhide devam etmek zikirdir. ALLAH Teâlâ'nın kudretinin eserlerini ve büyüklüğünü düşünmek, hatta bayram sabahı camiye giderken ve bayram namazını kılarken alınan tekbirler dahi zikirdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.