Annelerini öldüren çocuklar...
‘Şuyuu vukuundan beterdir’ sözünü, ‘bir şeyin başkaları tarafından duyulmuş olması, olmuş olmasından daha beterdir’ şeklinde kullanabiliriz herhalde. Tabii ki bu söz, olanın kötü olması halinde geçerlidir. Yoksa iyi olayların duyulması, olmuş olmalarından da iyi olabilir.
Gazetecilik yapıyor ya da medya sektöründe çalışıyor olmak, muhabirler için, haber peşinde koşmak ve tabii haber yapmakla eşanlamlıdır.
Haberin ne olduğu ile ilgili ölçü ise, biraz espritüel ama bir o kadar da sevimsizdir.
Malum, gazetecilikle ilgili metinlerin hemen hepsinde yer alan bu temel ölçüye göre, adamın birinin köpek tarafından ısırılması haber değildir ama eğer bir adam köpeği ısırmışsa, işte bu haberdir.
Bu sözün, sıradan olan şeylerin haber değeri taşımayacağı; ancak değişik olayların haber veren mecralarda yerini bulacağı manasına geldiğini ve haber konusu olmak için, bir köpeği ısırmasına gerek olmadığını, biliyoruz tabii.
Sıradan olayların haber olma hali de sözkonusu olabilir. Ama o zaman bu olaya karışanların, ya da bunlardan en azından birisinin, bir farklılık taşıması gereklidir.
Bu arada haber bulabilme endişesiyle, sıradan olayların sıradışı hale getirilmesi gibi çabalar da sözkonusudur.
Basın tarihimizin en ilginç çarpıtma olaylarından birisi, ‘keçisi çalınan müftü’ olayında yaşanmıştır, bildiğiniz gibi.
Vaktiyle, bir ilimizin müftüsünün keçisi çalınmış ve bir müftünün keçisinin çalınmasının haber değeri olmadığını düşünen muhabir ya da gazetesi, olayı, ‘müftü keçi çaldı’ şeklinde değiştirip yayınlamakta herhangi bir mahzur görmemiştir.
‘Haber olabilecek ya da olmayacak olay’ hususundaki ölçüler, haber olabilecek olay olmadığı durumlarda, olmayan şeylerin haber yapılması gibisinden bir durumu da karşımıza çıkarmıştır...
Bu konular, uzun yıllardır tartışageldiğimiz ve anlaşılan daha uzun yıllar da tartışacağımız konular...
Daha acil olan ise, bambaşka bir konu.
Son birkaç ay içerisinde, çocukları tarafından öldürülen anneler bahsinde, birbiri ardına, epey olay yaşadık.
Kimilerinin aklına, bu olayların haber olarak yayınlanmasının diğerlerini tetikleyip tetiklemediği sorusu geldi elbette.
‘Haberlerin, insanları negatif yönde etkileme riski var mıdır?’ şeklindeki bir soru, aslında sadece çocukları tarafından öldürülen anneler bahsinde değil; başka birçok konuda da sorulması ve cevabı mutlaka bulunması gereken bir soru.
Yani, normalde ‘kesinlikle olmaması gerektiği düşünülen’ bazı olayların, biraz da allanıp pullanarak medyada yer almasının, bir tür teşvik manasına gelip gelmediği meselesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken konulardan birisi.
Medyayı aldığımız Batı’da, bizde olmayan bazı sınırlamalarının oluşu, muhakkak ki sebepsiz değil.
Bizde de sınırlamalar var ama genellikle bu sınırlamaların aşılmasına karşı getirilen müeyyidelerin çok zayıf kaldığını söyleyebiliriz. Dahası medya kuruluşları da, bu türden sınırlamaları içselleştirmiş değil.
Dememiz o ki, şuyuu vukuundan beter olaylar sözkonusu olduğunda, onların fazla yayılmaması için birtakım formüller geliştirilse ve bu türden eğilimi olan insanlar; ‘demek ki böyle de olabiliyormuş’ hissine kapılmasalar...
İnsanların haber alma hakları var tabii... Ama insanların yaşama hakları da var...
çocukları tarafından öldürülen anneler, bu ikisinin arasında bir denge kurulması gerektiği hususunda, bir tür alarm çanı değil mi acaba?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.