Türkiye’nin farkında mısınız?
Başlıktaki sorunun cevabını kendi adıma vereyim. Hayır, değiliz. Hatta olup biteni doğru anlamak bir yana, üzerini örtmek için elimizden geleni yapıyoruz çoğunlukla. Terörü yeniden tırmandıranların, gerçek hedefinin ne olduğuna bir de bu açıdan bakmalıyız. Şu tabloya bir bakın; dünyada adından söz ettiren Türkiye’yi değil, terörü konuşuyoruz.
Bu şartlar altında ortak bir gelecek tasavvuru etrafında kenetlenmeniz, bunu kamuoyuna anlatabilmeniz zorlaşıyor. Oysa inadına ve ısrarla bunu yapmak gerekiyor. Zira Türkiye gerçekten hepimizi şaşırtmaya devam ediyor.
Bunların bir kısmını konuşmak için belki çok erken. Bir kısmını kime anlatsanız sizi hayalcilikle suçlayabilir. Ama gerçek şu: Türkiye artık bir küresel oyuncu ve bunu devam ettirebilmek için daha fazla çabaya, daha sağlam adımlara ve hepsinden önemlisi daha derin kavrayışlara ihtiyacımız var.
Sadece Filistin devleti mi?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın birkaç güne sığan son ABD ziyaretini, yaptığı temasları ve verdiği mesajları konuşuyoruz kaç gündür. Buna da itirazım var; aslında konuşuyormuş gibi yapıyoruz. Söyler misiniz, birkaç istisna dışında nerede Türkiye’nin birbiri ardına yaptığı şaşırtıcı hamlelerin analizi? Nerede bu hamlelerin bölgesel anlamda tetikleyeceği gelişmelere dair öngörüler?
Sözgelimi Filistin meselesini ele alalım. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler zemininden tüm dünyaya taşıdığı tez, sadece Filistin Devleti’nin kurulmasından mı ibaret? Yoksa Ankara’nın adım adım izlediği ve beklenmedik bir zeminde devam ettirdiği bir politika mı söz konusu. Elbette ikincisi.
Bizim açımızdan Filistin meselesi, tarihsel, coğrafi ve jeo-stratejik nedenlerle önem taşır. Tüm bunların ötesinde kesintisiz devam eden bir duygusal bağ var. Türkiye, bu sorunla ilgili en sağlam ve sahici adımları atabilecek ülkeyken, yıllar yılı anlamsız çekincelerle, geri duruşlarla zamanını boşa harcadı. Şimdi, kaybettiği zamanı telafi etmek için belki de biraz telaşlı adımlar atmak durumunda.
Hani AK Parti Hamasçıydı?
Hadi bakalım, ilk önemli soru şu: Hani Türkiye’nin Filistin’e bakışı ideolojikti ve Hamas’la ilgili ortaya koyduğu ‘hamaset’ten öte bir politikası yoktu. Peki öyleyse, Filistin meselesini, üstelik Mahmud Abbas gibi hayli sorunlu bir aktörü sahneye sürerek, uluslararası zeminde gündeme taşıyan bir başka Türkiye mi var?
Mesele o kadar da karmaşık değil aslında. Filistin’de Hamas’ın nasıl bir temsil gücüne sahip olduğunun gayet iyi farkındaydı Türkiye. Bu meşru gücün yok sayılmaması adına, aynı zamanda uğradığı ağır kuşatmanın bir an önce sona erdirilmesi için beklenenin çok ötesinde, ama açık ve samimi çıkışlar yaptı. Gazze politikasının ve Davos’ta Erdoğan’ın gösterdiği sert tavrın bunlarla birlikte okunması gerekiyor.
Ankara’nın bir yandan yok sayılan Hamas’a meşru zeminde siyaset ve nefes alanı açma çabası; diğer yandan Filistin’in öteki yüzü gibi algılanan FKÖ-El Fetih kanadını ihmal etmeden hareket etmesi, bugün Filistin meselesini bambaşka bir zemine taşıdı. Bu dengeyi kurmak hiç de kolay olmadı. Keza devam ettirmek de büyük çaba gerektiriyor.
‘Nerede bu Türkiye, biz neden göremiyoruz’ diyenlere söyleyecek sözüm şu: Türkiye’ye bin türlü kusur bulabiliriz, hatta yetersiz de görebiliriz. Fakat ‘Türkiye’nin farkında mısınız’ sorusu tam da burada anlam kazanıyor. El Fetih’le Hamas’ı aynı zeminde buluşturabilmek, en azından yakınlaştırabilmek, Türkiye’nin çok boyutlu gücünün, kendi içinde biriktirdiği büyük tecrübenin ifadesi. Dünya, tüm bunların farkında, hem de fazlasıyla.
Bakalım biz ne zaman Türkiye’nin farkına varacağız. Asıl sorun bu.