ABD ve Türkiye'nin Tavrını Okumak
Abbas'ın BM'ye tam üyelik başvurusunun bir Filistin devletinin ortaya çıkması anlamına gelmeyeceği gibi başvuru kabul edilse bile buna karşılık Filistin halkının meşru haklarından taviz vermenin de onaylanamayacağı gerçeğini yazımızın başında bir kez daha vurgulayalım. Fakat hadiseyi bir de uluslararası açıdan değerlendirmek ve özellikle ABD ile Türkiye'nin BM'deki tavrını tahlil etmek gerekiyor.
1948'de İsrail adında bir devletin ortaya çıkması o zaman, uluslararası alanda terör listelerine alınmış siyonist şiddet örgütlerinin bir araya gelip artık örgütsel mekanizmalarını ilga ederek devlet çatısı altında birleştiklerini ilan etmeleriyle oldu. Üstelik böyle bir devletin ortaya çıkması onların yasal hak sahibi oldukları topraklar üzerindeki hâkimiyetlerine devlet kimliği kazandırmalarıyla değil o toprakların asıl sahiplerinin yurtlarından çıkarılmaları ve bütün mülklerine yine şiddete başvurularak el konulmasıyla oldu. "İsrail"in kuruluşu ilan edildiğinde onun hâkimiyet altına aldığı arazilerin % 90'ı "Sahipsiz Mülkler Kanunu" adı verilen bir kanunla istimlak edildi. Çünkü yine siyonistlerin hesabına çalışan medyanın yaydığı asılsız haberlerde iddia edildiği gibi buralar satılmamıştı. Sahipsiz de değildi, sahipleri vardı. Ama aynen Hitler'in metotlarıyla yurtlarını terke zorlanmışlardı. İşte böyle gayri meşru tahakküm, tasallut ve toprak gasbı yoluyla, muhtelif devletlerin terör listelerine geçmiş örgütlerin bir araya gelmesi suretiyle kurulan devlet BM üyeliğine başvurduğunda ABD onun derhal kabul edilmesi ve gayri meşru hâkimiyetinin meşrulaştırılması için devreye girdi. BM de üyeliğe kabul etmekle yetinmeyip, yetkisine girmeyen bir iş yaparak Filistin topraklarını yahudilerle Araplar arasında paylaştıran karar çıkardı. Paylaştırma da siyonist işgalcilere toprakların % 57'sini ve verimli kısımlarını verirken Araplara önemli bir kısmı Nakab çölünden oluşan % 43'lük kısmını veriyordu. Üstelik Araplar verilen topraklar "İsrail'e" tahsis edilen kısım tarafından ortadan ikiye bölünüyordu. Ayrıca siyonist işgalcilerin kurduğu gayri meşru devlet resmileştirilirken, Filistinlilerin devletleşme sürecine girmelerinin önüne geçilmesi için doğuda kalan Batı Yaka (Batı Şeria) ve Doğu Kudüs Ürdün'ün, batıda kalan Gazze de Mısır'ın vesayetine veriliyordu.
Şimdi doğru da olsa yanlış da olsa Filistin tarafı sıfatıyla yapılan başvuru karşısında, aynı ABD ve aynı BM'nin tutumuna baktığımızda iki yüzlülüğü açıkça görüyoruz. BM'de sadece tam üyelik sıfatı almalarına bile tahammül edemiyor, bunun önünü kesmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.
Abbas'ın üyelik başvurusunda izlediği siyaset her ne kadar Filistin davası, ilkeleri ve Filistin halkının hukuku açısından yanlış da olsa Türkiye'nin BM'de bu başvuruya destek vermesi yerinde bir tutumdur. Çünkü bundaki amacı uluslararası platformda Filistin'in yanında yer almak, diplomatik açıdan onun destekçisi olmaktır. Böyle bir ortamda aksi bir tavır sergilemesi Türkiye için olumsuz imaj olacağı gibi siyonist işgalcilerin ve ABD'nin politikasına avantaj kazandıracaktır. Buradaki desteğin amacı Abbas'ın yanlış politikasını sahiplenmek değil diplomatik alanda Filistin adına yapılan girişimlerin yanında yer almaktır. Dolayısıyla Filistin'deki direnişin itirazlarıyla Türkiye'nin BM'deki desteğini mütenakız görmemeliyiz. Bundan önceki yazıda ifade ettiğimiz üzere nasıl Filistin direnişiyle ABD emperyalizminin itirazları aynı değilse, Türkiye'nin desteği ile direnişin itirazı da mütenakız değildir. Burada bir çapraz destek ve çapraz itiraz söz konusudur.
Bu müracaatın bazı müspet yanları da var. Bunların başında Filistin davasının, özgürlük mücadelesinin ve devletleşme gayesinin yeniden dünya gündemine taşınması gelmektedir. Bu vesileyle BM'nin ve ona yön veren hâkim güçlerin uluslararası siyonizmin güdümünde olduğu gerçeğini de bir kez daha gördük. Ayrıca şunu da ifade edelim ki bizim eleştirimiz yapılan müracaata değil bu müracaatta izlenen siyasetedir. Yanlış olan böyle bir müracaatla birlikte Filistin halkının meşru haklarından vazgeçilmesi, gayri meşru işgalin ise meşrulaştırılması için hazır duruşa geçilmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.