Seni hiç özlememiştik Semra Yenge!
Çankaya’daki ilk “first lady” o muydu?
Cumhuriyet “sultan”dan kaçtı, “hanım sultan”dan da. O yüzden bugün cumhurbaşkanı eşlerinden bahsedilirken, İngiliz sarayının bir kalıbı kullanılıyor: First lady. Yani “först leydi”! Elbette “birinci kadın” demek. Nasıl birinci kadın? Kibar, asil birinci kadın!
İngilizce-Türkçe Redhouse Sözlüğü’nde “cumhurbaşkanının karısı” açıklaması konulmuş! Her halde bu açıklama, Türkiye’deki kullanımı dikkate alınarak yapılmış!
Evet, cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden şahsiyetler, Turgut Özal’a kadar belli bir çerçeve içinde sayılabilir. Turgut Özal bu çerçeveyi kıran bir kişilik. Hazret İngilizceyi konuşacak kadar bilirdi, bazı milletlerarası toplantılarda bunu göstermekten de hoşlanırdı. Türkiye’de konuşurken de “Prezident Buş” dediği olurdu.
Fransızca bilen cumhurbaşkanlarından sonra İngilizce bilen Turgut Özal döneminde cumhurbaşkanı eşine “first lady” denilmesi saşırtıcı değil. O zaman Semra yengenin tarihimizin ilk bu sıfatla anılan kadını olduğunu söyleyebiliriz.
Turgut Özal’ı bu ülke ve halk unutmadı. Vefat yıldönümlerinde hakkında yazılar yayınlanıyor, kabrine hiç bir mecburiyet olmamasına rağmen çok sayıda ziyaret gerçekleşiyor.
Ya “first lady”sini?
O yaşıyor! Fakat halkın hafızası onun yaşadığını bilmiyor. Çünkü hatırlamak istemiyor.
Ama o zaman zaman kendini hatırlatır. Bir şekilde piyasaya çıkar. Yine çıktı. Habertürk gazetesinden bir muhabir onunla sarmaş dolaş bir röportaj yapmış.
Önce alkollü Turgut’un kendisine evlenme teklif etmesinden, kendi yemek bilmezliğinden, eşinin kıskançlığından, kendisine yazdığı şiirlerden, sonra dünyanın diğer first ladylerinden, papanın verdiği tesbihten, sonra rüyada gördüğü rahmetlinin sözünü dinlemeyip merdivenden düşüp çenesini dağıtmasından konuşuyor...
Sonra da, içki ve püro merakından söz ediyor. Türkiye’nin ilk püro içen kadınıymış! Ne marifet! Ne mazhariyet! (Halk böyle durumlarda bir şey söyler ama, ben tahfif edilmişini söyleyeyim: Zıkkım iç!) İçki anılınca, beş vakit namaz kıldığını söylemeden de edemiyor. Halk onun, Turgut Özal’ın hanımına yakışmaz tavırlarını biliyor. Fakat o bu taraflarını örtmek için bu sefer de beş vakit namaz kıldığını söylemek gereğini duyuyor.
Namaz seninle Allah arasında, şahsî bir mevzu. Bizim bilmemiz gerekmez. Ama içki kullanman, püro içmen herkesi ilgilendirir ve bunların bilinmesi iyi örnek olmadığı için, bir cumhurbaşkanı eşine asla yakışmaz.
Yakışmaz dedik ama, halk seni cumhurbaşkanlığı eşliğine de yakıştırmadı zaten. Merhum Turgut Özal’ın sağlığında hep azab içinde olduğunu düşündü. Bu konuşmayı okuduktan sonra da, kabrinde de bu azabın sürdüğüne kani oldu.
Tevazu numaraları yaptıktan sonra “ben olmasam” faslı başlıyor. O olmasa Turgut Özal radikal islâmcı olurdu! O olmasa kimbilir başka neler olurdu!
Hele bakın ne diyor yengemiz: “Bu konuda pek mütevazı olamayacağım. Geri dönüp baktığında hangi Cumhurbaşkanı eşinin bir çırpıda adını sayabilirsin? Öyle ya da böyle hâlâ beni konuşuyorlar?”
Her ne olursa olsun konuşulmak değil, iyi hatırlanmak, kubbede hoş sada bırakmak önemli.
Velhasıl seni hiç özlememişik Semra yenge!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.