Keffaretler 5
Hasta kimsenin oruç durumu
Ramazan-ı şerif ayında oruçlu iken bir kimse hastalansa ve oruca devam ettiği takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından, aklının gitmesinden veya kendisinin ölümünden korkacak olursa; tutmaya başladığı orucunu açabilir ve iyileşinceye kadar oruç tutmayabilir. Sonra iyi olunca yalnız kaza ile mükellef olur yani tutmadığı gün sayısı kadar oruç tutar. Bu konuda Cenab-ı Hak:
...Artık sizden kim Ramazan-ı şerif günlerinde hasta, yahut sefer, yolculuk üzerinde olur ve orucunu yemiş bulunursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutarak orucunu kaza etsin..."83 buyurmaktadır.
Yalnız şunu da hatırlatalım ki: Bu hastalık konusunda sadece bir korku veya kuruntu kâfi değildir. Ya hastanın tecrübesinden veya görülen alametlerden dolayı kendisince kuvvetli bir zan bulunmalıdır. Ya da orucunu tutan, fasıklığı bilinmeyen, Müslüman, mütehassıs bir doktor tarafından haber verilmelidir.
Doktorlar, oruç bozmayı mubah kılan özürler arasında şu hastalıkları zikretmişlerdir: Şiddetli kalp hastalığı, ağır verem, ciğer iltihabı, kanserler, had safhadaki böbrek iltihabı, idrar yollarında taş bulunan ve düşürmekte olanlar, damar sertliği, şiddetli şeker hastalığı.
Hastanın hastalığı, şifası umulmayan yani ölüme kadar devam edecek türde ve oruca da mani ise; böyle bir kimse: Ramazanın her bir gününün orucuna bedel olmak üzere bir fidye, fitre vermesi gerekir. Bu konuda da Rabbimiz:
"...ihtiyarlığından yahud şifa bulması ümit edilmeyen bir hastalıktan dolayı oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye vermeleri lâzımdır..."84 buyurmaktadır.
Böyle bir hastalığa yakalanan ve fidyesini de vermiş olan kimse, daha sonraları iyileşse oruç tutması ve geçmiş günleri kaza etmesi gerekir. Verdiği fidyenin bir hükmü kalmaz, nafile sadaka olur.
Oruca mani ve sürekli olan hastalıkları sebebiyle, oruç tutamayıp fidye verecek olan şahıslar, bu fidyelerini Ramazan-ı şerifin evvelinde verebilecekleri gibi, Ramazan-ı şerif ayı içerisinde gün be gün veya daha sonra da verebilirler. Bunda fakirlerin müteaddid olması şart değildir. Binaenaleyh otuz günün fidyesi müteaddid fakirlere verilebileceği gibi, bir fakire bir defada da verilebilir.
Hayatta iken gerekli fidyeleri vermemiş olan kimse, malı varsa bu fidyelerin verilmesini vasiyyet etmesi gerekir. Fidye vermesi gerekli olan böyle bir kimse, fidye veremiyecek kadar fakir ise: "Rabbim! Hastalandım, gücüm, takatim yok ki oruç tutayım. Param yok ki fidye vereyim. O halde beni affeyle, mağfiret eyle" diye Cenab-ı Hakk'a yalvarması, yakarması ve bağışlanmasını istemesi gerekir.
Not: Fidye vermek suretiyle oruç borcundan kurtulabilmek için: Hastalığın şifası beklenmeyen yani ölüme kadar devam edecek türde ve oruca manî olması, ayrıca bu hususun da orucunu tutan, fasıklığı yaygın olmayan, Müslüman ve branşında mütehassıs bir doktor tarafından teşhis edilmesi şarttır.
Yaşlı kimsenin orucu
Yılın bütün mevsimlerinde oruç tutmaktan aciz olan şeyh-i fani, pîr-i fani yani çok yaşlı erkek ve kadınların oruç tutmamaları caizdir. Bunların oruçlarını kaza etmeleri de gerekmez. Çünkü oruç tutabilecek durumda değildirler. Bunların tutamadıkları her günün orucuna bedel bir fidye vermeleri gerekir. Çünkü ALLAH Teâlâ:
"...ihtiyarlığından yahud şifa bulması ümit edilmeyen bir hastalıktan dolayı oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye vermeleri lâzımdır..."85 buyurmaktadır.
Abdullah b. Abbas (R.A.) bu âyet-i kerimenin çok yaşlı ve oruç tutamayan erkek ve kadınlarla ilgili olduğunu söylemiştir. Bunlar her bir güne karşılık bir yoksulu doyururlar.86
Bu fidye, Ramazan-ı şerifin evvelinde verilebileceği gibi sonra da verilebilir. Bunda fakirlerin müteaddid olması şart değildir. Binaenaleyh, otuz günün fidyesi müteaddid fakirlere verilebileceği gibi bir fakire de bir defada verilebilir. Hayatta iken gerekli fidyeleri vermemiş olan kimse, malı varsa bu fidyelerin verilmesini vasiyyet etmesi gerekir.
Fidye vermesi gerekli olan böyle bir kimse, fidye veremeyecek kadar fakir ise: "Rabbim! İhtiyarladım, gücüm, takatim yok ki oruç tutayım, param yok ki fidye vereyim. O halde beni affeyle, mağfiret eyle" diye Cenab-ı Hakka yalvarması, yakarması ve bağışlanmasını istemesi gerekir.
Şunu da hatırlatalım ki: Şeyhi fani; ölünceye kadar vücuduna eksiklik gelen ve tekrar kuvvet bulmadan vefat eden kimsedir. Kendisini şeyh-i fani sanıp fidye vermiş olan kimse, daha sonraları oruç tutmaya gücü yetse oruç tutması, geçmiş günleri kaza etmesi gerekir. Verdiği fidyenin bir hükmü kalmaz, nafile sadaka olur.87
83 Bakara Sûresi: 184, 185
84 Bakara Sûresi: 184
85 Bakara Sûresi: 184
86 Buharî, Tefsîru sûre: 2/25; Ebû Dâvud, Savm: 3; Tirmizi, Edahî: 10; Ahmed b. Hanbel, 2/183; İbn-i Mace, sıyam: 50
87 Alemgir, el-Fetava'1-Hamdiyye, 1/207
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.