Halkıyla barışık anayasa
Var olmak için aslolan, insan unsuru ile din, dil, ülke ve devlettir.
Demek ki madde ve mânâsıyla insan, ülke ve o ülke insanının üzerinde ittifak ettiği ‘devlet’ denen hükmi şahsiyet. İnsan unsuru, imparatorluklarda teb’a, milli devletlerde ise vatandaştır. Tâ cumhuriyetin ilanından bugüne dek ‘Türksün-değilim’ çatışmasının temelinde bir kargaşa yaşamaktayız.
Bir kere şu kat’i bir vakıadır. Kim, kendini ne hissediyorsa odur.
Yarım yüzyıl önce Avrupa, Amerika ve Avustralya’ya işçi olarak giden vatandaşlarımızın üçüncü, dördüncü nesillerinden haylisi kendilerini yaşadıkları topraklara ait hissedeceklerdir. Türkiye’ye düşen onlarda İslamiyet ve Türkçe’yi muhafaza mecburiyetine riayettir.
Osmanlı Devleti, Selçuklu’nun Bizans’a karşı bir uç beyliğidir. Anadolu Selçuklu Sultanlığı’nın tarih ufkundan çekilmesine şahit olmuş, kendini O’nun yerine hazırlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti böyle değildir. 28 Ekimde Devlet-i ali Osman teb’ası olan insanlar, ertesi sabaha Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak uyanmışlardır. Hazırlıksızlık, istihale yerine inkılap, yaşanan tehdit ve baskılar, Selçuklu ve Osmanlı devlet geleneğinden yani bin yıldan layıkıyla istifade imkânını ortadan kaldırmıştı. Bırakınız istifadeyi inkâr ve tahkir vardır. Devrimin sertliği, değişimi kurutmuştur.
Cumhuriyetin başında kaçırılan imkânları bugün yakalama fırsatı doğdu. Selçuklu da Osmanlı da Cumhuriyet de bizim devletimizdir. Onlar, ‘Devlet-i Ebed Müddet’ denen nehir devletin parçalarıdır. Çok pahalıya mal olmuş bilgi birikimlerini imbiklerden geçirip alabilirsek bu bizim için yeni başlangıçlar olacaktır.
Bunun için de peşin hükümlü, hissi ve ideolojik olmamak lazımdır.
Şu gün bir gerçektir, artık ‘Türk milleti’ dendiğinde Türkiye’nin her ferdi anlatılamamakta. Bir kısım nüfus, kendini farklı sayıyorsa, siz de devlet olarak ona kendi diliyle yayın yapıyorsanız, dershane hizmeti vs. veriyorsanız öyle bir ifade eksik kalır. 1876, 1924, 1961 ve 1982 Anayasalardan ‘24 Anayasası konumuza dair en zayıf olandır. Vatandaş tarifi yerine 68. Maddede ‘Her Türk hür doğar, hür yaşar’ diye hamasi bir cümle vardır. ‘61 ve ‘82 Anayasaları ise sürrealisttir. ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türk’tür’. Bu kendini kandırmadır, sebebi de ‘Osmanlı’ kavramının bıraktığı boşluğun dolmamış olmasından ileri gelmektedir. Halbuki 1876 Anayasası hadiseyi kendi zeminine oturtmuştur:
Madde 8: Devlet-i Osmaniye tabîyetinde bulunan efradın cümlesine herhangi din ve mezhepten olur ise olsun bilâ istisna ‘Osmanlı’ tabir olunur.
Çıkmaz şurada, son üç anayasa, ırk esasından hareketle herkesi Türk saymakta. Dünkü hukukumuz ise devletle orada yaşayanlar arasında ırkı değil, ‘Osmanlı’ sıfatını esas almış. O halde yeni anayasa için teklifimiz şudur:
-Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes, kendini ‘Türk’ veya ‘Türkiyeli’ diye ifade edebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.