Esir Takası
25 Haziran 2005'ten bu yana yani altmış üç buçuk aydan beri Filistinli direnişçilerin elinde esir tutulan siyonist işgalci asker Gilad Shalit'in iadesiyle ilgili pazarlık, işgal yönetiminin direnişin şartlarını kabul etmesiyle sonuçlandı. Beş yılı aşkın bir süredir değişik platformlarda gündeme gelen bu mesele Mısır ve Almanya'nın ara buluculuğu ile çözüm buldu.
Bizim tahminimize göre son dönemde çözüme yaklaşılmasında ve pazarlığın direnişin taleplerinin kabul edilmesiyle sonuçlanmasında önemli bir etken var. Mısır ve Almanya daha önce de ara buluculuk yapıyordu. Ama argümanlar farklıydı. Eski Mısır yönetimi Filistin direnişine baskı yapabileceğini, böylece onu hizaya sokacağını ve en azından İsrail'i zora sokan şartlarından vazgeçirebileceğini sanıyordu. Bundan dolayı İsrail tarafına Filistin direnişinin kararlı tutumuna dair mesajlar götürmek yerine Filistin tarafına işgal devletinin tehditlerini taşımayı tercih ediyordu. Almanya da bu konuda Mısır'ı haklı çıkarmayı amaçlayan mesajlar ve argümanlar taşıyordu. Fakat Hüsni Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra yeni Mısır yönetimi olayı daha gerçekçi bakışla değerlendirerek Filistin direnişinin kararlı duruşundan taviz vermeyeceğini gördü. Böylece işgalcilere tespitlerini götürdü. Almanya da burada Mısır'ın yanılmadığını uzun süren müşahedeleri ve yakın bakışı ile anladı. Dolayısıyla o da işgalcilerin karşısına yeni Mısır yönetiminin haklılığını anlatan mesajlarla çıktı. Sonuçta işgal devleti pazarlığı uzatmanın ve sorunun sürmesine yol açmanın bir yararının olmayacağını kabul etti. Çünkü her ne amaçla olursa olsun sorunun sürmesi işgal hükûmetine kendi toplumu nezdinde de puan kaybettiriyordu.
Pazarlığın birinci merhalesi stratejikti. Bu strateji karşı tarafı yıldırma ve hizaya sokma amaçlıydı. İkinci merhalesi ise realistti. O da realiteyi görme ve kabul etme şeklinde gerçekleşti. Onun için birinci merhalesi kadar uzun sürmedi.
İşgal devletinin esir takası konusunda direnişin şartlarını kabul etmesinin belki mevcut durumla, şartlarla, Netanyahu hükûmetinin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunla da ilgisi vardır. Ama kanaatimize göre ana ekseninde zikrettiğimiz argüman farklılığı var. Çünkü Hüsni Mübarek döneminde Mısırlı ara bulucuların -ki başlarında Hüsni'nin istihbarattan sorumlu bakanı ve onun ardından cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmayı hedefleyen Dr. Ömer Süleyman geliyordu- Filistin tarafına ne gibi mesajlar götürdüklerinden, adeta işgal devletinin ağzını kullanır gibi tehditçi üslûp kullandıklarından az çok haberimiz oluyordu.
Sonuçta işgal devleti pazarlığı uzatmakla kaybeden taraf olduğunu anladı ve realiteyi kabul etmek zorunda kaldı. Bununla birlikte şunu da kabul etmek gerekir ki işgal hükûmeti her ne kadar direnişin şartlarına boyun eğmek zorunda kaldığını itiraf etmek zorunda kalsa da bu işte siyasi açıdan kazançlıdır. Zaten pazarlığı kabul etmesinin sebebi de esir askere değer vermesi, onu önemsemesi, esaret altında kalmasından ızdırap duyması değil siyasi kazancını görmesidir.
Hamas pazarlıkta onurlu bir tavır sergileyerek esir kurtarmada öncülük verilecek kişileri siyasi çizgilerine göre değil toplumsal konumlarına, sağlık durumlarına, Filistin direnişindeki mevkilerine, ailevi durumlarına ve zindanda kaldıkları sürelerden kaynaklanan yıpranmışlıklarına göre belirleyerek tüm direniş gruplarına dağıttı. Birinci önceliği de kadın tutsaklara vererek zindandaki tüm kadınların serbest bırakılmasını şart koştu. Keşke aynı onurluluğu Abbas da gösterebilse de işgalciler hesabına tutukladığı direnişçilerin tümünü serbest bıraksa.
Konuyu tahlil etmeye devam edeceğiz inşallah. Ancak bir noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. İşgalci siyonistler bu meselenin sonlanmasına sevinseler de direnişin tüm şartlarının kabul edilmesinden dolayı da psikolojik sıkıntı çekiyorlar. O yüzden kamuoyunu yanıltmak amacıyla yoğun bir dezenformasyon faaliyeti yürütüyor; asılsız haberler dağıtıyorlar. Ne yazık ki özellikle haber siteleri de bu tür haberleri ciddiye alarak son dakika gelişmesi başlığıyla sıcağı sıcağına vermekten çok zevk alıyorlar. Değerli okuyucularımıza özellikle İslâmî hareketin siyasetine ters düşen bu tür haberlere karşı dikkatli olmalarını tavsiye ediyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.