‘Dine dönüşen ve özgürlükleri boğan’bir totaliter resmî id
İki gündür, Prof. Şerif Mardin’in ‘öğretmen imama yenildi..’ şeklindeki ve yeni tahriklere müsaid sözü etrafındaki tartışmalara değinirken, karşımıza yeni tablolar da çıktı.. Aynı konu etrafında, 3 Haz. günlü Taraf’da Neşe Düzel’in Ege üni. Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Ahmed Arslan ile yaptığı röportaj, üzerinde derinlemesine durulmasını gerektirici mahiyette.. Kezâ, Baykal’ın 3 Haz. günü yaptığı konuşmada, ‘İslâm’ın en güzel şeklinin Türkiye’de yaşandığı’ ve asla bir baskı olmadığı’na dair lafları üzerinde de durulmayı gerektiriyor. Baykal’a, bugün başkanı bulunduğu siyasî organizasyonun müslümanlara ve İslâm’a karşı nasıl bir mücadele verdiğini anlaması için, (merhûm Mehmed âkif’in yakın arkadaşı ve Sebil-ur’Reşad dergisinin yayıncısı) merhûm Eşref Edib’in ‘CHP ve Din’ isimli kitabını tavsiye ederim.. Yüzü kızarmadan, utanmadan okuyabilirse, söyleyecek söz yok demektir..
Ama, biz konuya yine daha çok sosyal bilimcilerin gözlüğüyle bakmaya çalışalım.. çünkü, bu görüşler pek dile getirilemiyordu. Son yıllarda ise, biraz-biraz cesaretlenmeler gözleniyor.
Meselâ, Prof. Mete Tunçay 5 Mart 2007’de yayınlanan bir röportajında, ‘Komünizm zamanında Leningrad’da Kazan Katedrali’ni Ateizm Müzesi’ne çevirdiler. Sovyetler yıkıldıktan sonra orası yine katedrale döndürüldü. Oralarda camekânlarda, din düşmanlığı için fotoğraflar, kitaplar teşhir ediliyordu. Erken Cumhuriyet dönemlerimizde de benzer şeyler oldu. Mesela, ressamlar 1930’larda İstanbul’da doğru dürüst resim galerisi yok diye, Sultanahmet Camii’ne göz koymuşlar.’ sözü ilginçti.. Evet, bu ülkede bunlar da yaşandı.. Tunçay’ın aynı röportajda, ‘Atatürk nasıl bir aydındı?’ sorusuna verdiği karşılık ise, daha bir dikkat çekiciydi: ‘Atatürk kendinden önce bu toplumda geliştirilen fikirleri biliyordu ve bir anlamda o fikirlerin bir ürünüydü. Meşrutiyet yıllarında tartışılan şeyleri cumhuriyet yıllarında cesaret ve cür’etle yürürlüğe koydu, ama bu onu aydın yapmaz. (…) Günümüzün kemalistleri geçmiştekilerden çok daha dogmatik, çok daha köşeli. Dinde inançlar tartışılmaz. Kemalizm de sanki dinî dogmalarmış gibi bilimi tartışılmaz hale getirdi.’
Prof. Atilla Yayla ise, Prof. Mardin’in son açıklamaları etrafındaki görüşlerini de açıkladığı ve 2 Haz. günü Y. Şafak’ta yayınlanan röportajda, M. Gündem’e ilginç sözler söylüyordu.. ‘...Kemalizm’in ne olduğunu tam olarak tespit etmek zor. Yerine göre bir iktidar paylaşım haritasına, yerine göre bir zihniyet dünyasına verilen bir isim. Bazen seküler-politik bir din olarak bazen de devlet marifetiyle yeni bir insan ve toplum yaratma projesi olarak karşımıza çıkabiliyor’ (…) ‘Hakkında fikir yürütülemez, araştırmalarla yeniden düşünülemez, o sadece önceden belirlenmiş metinlerle ezberletilir dayatması yapanlar, onu hızla kemalizm olarak dondurdular. Onu devlet eliyle ikame etme çabası ve topluma görsel yönüyle kabul ettirme yanılgısı ‘iç inşa’ sürecine yönelme imkanını vermedi. Şerif (Mardin) Hoca’nın dediği ‘kuru bir ideoloji’ hadisesi (…) onu gerçeklerden kovan, yerine kendi ‘çıkar’larını koyan hızlı kemalistlerin eseridir.’ diyordu.
Geçen yıl, bir konferansında M. Kemal’den bahsederken, ‘bu adam’ dediği için, ağır hakaretlere ve sonra da yargılamalara mâruz kalan Prof. Yayla’nın tesbit ve değerlendirmeleri ilginç olmalı..
‘Kemalizm’in sosyalizm veya liberalizm gibi, bir ideoloji olduğu söylenemez. (…) Olsa olsa ideolojimsiler grubuna dahil edebiliriz. Bu bakımdan diğer bazı mahallî ideolojimsilerle, özellikle ‘Baasçılık’la, karşılaştırabiliriz.’ (...) Buna birçok faktör yol açmıştır. Kemalizm iktidarda doğmuş bir yaklaşımdır. Daha önceye aid bir felsefî hazırlık devresi yoktur. (…) Kemalizm bugüne kadar hep iktidarda kalmıştır. İktidarda kalan, muhalefeti yaşamayan her düşünce zayıflar. Sovyetler’de sosyalizmin başına da bu gelmiştir. Kemalistler fikir alanında rekabete hiç imkan vermek istememiştir. (…) Kemalist aydınların fikrî durumu ortada.. Bazı kemalistler hem tanımları kendileri yapıyorlar, hem de tartışmayı yasaklayıp herkesin kendi tanımlarına biat etmesini istiyorlar. (…) Yoksa efendilerimizin ‘yabancı’ değil ‘yerli’ olmasından başka anlam taşımaz. Ve unutmayın ki bazen yerlilerin efendiliği daha vahşidir. Aynı şey laiklik için de söylenebilir. (…) Hangi laiklik? özgürlüğün ve barışın aracı olan demokratik laiklik mi, yoksa pozitivist felsefeye dayanan, bir dine dönüşen ve özgürlüğü boğan totaliter laiklik mi? (…)
Kemalist cumhuriyet ‘muhafazakar mahalle’ karşısında ‘cumhuriyet okulu’ mu öngörüyor? Mardin Hoca’nın tespitinin kısmen doğru olduğunu düşünüyorum. Böyle bir proje uygulandı. Tamamen başarısız olduğunu söylemek zor. (…)Ancak, projenin başarısızlığını yaratan şey mahallenin direnmesi değil projenin bir grand proje olarak absürdlüğü (saçmalığı) ve hayatla çelişmesi. Grand projelerin peşinden koşan Fransız ve Bolşevik devrimleri de başarısız oldu. çünkü onlar hayale dayanır ve hayata meydan okurlar. İnsanları ve toplumları yeni baştan yaratamazsınız. (…) Kemalizm hem düşünce hem tatbikat olarak tarihimizin ve kültürümüzün bir parçası.. O yüzden (…)geçmişi tamamen reddetmek yerine ondan dersler almaya çalışmalıyız. (…) Kemalizm resmî ideoloji olmaktan çıkmalı ve demokratik süreçte yarışan ideolojilerden biri haline gelmelidir. Kemalistler de (…) fikir dünyalarını zenginleştirmeli, tahammüllü olmayı öğrenmelidir. (…) Bugün kemalistlerin sapma olarak gördüğü şeylerin çoğu sapma değil, doğal olan şeylerdir ve asıl kendi yaklaşımlarında doğal olandan sapma hali daha baskındır. Türkiye’nin her şeyi Atatürk’te temellendirme, meşrulaştırma anlayış ve çabasından vazgeçmesi gerekir. (…)
Şerif Hoca, öğretmenin imama yenildiğini söyledi. Bu, kemalizm’in yenilgisi midir?
Kemalist çerçeveden olaya bakanlar 1950 ve devamını bir türlü kabullenemedi. Hep tek parti cumhuriyetine atıf yaptı. (…)
Şerif Mardin’in anlatımında ‘imam’ neye tekabül ediyor?
Geleneğin de, dinin de gücüne işaret ediyor. Bunları hop diye ortadan kaldıramaz, keyfinizce değiştiremezsiniz. özellikle dine savaş açmak bir çıkmaz yoldur. Bu savaş, savaş açanı dönüştürür. Dine savaş açarsanız, sizin bir din üretmeniz gerekir, zira bir din, ancak başka bir din ile ikame edilebilir. Bazı kemalistlerin kemalizm’e veya laikliğe din gibi sarılmasının sebebi budur. (…) Eleştirenlerini mahkum etmek bir fikri kuvvetlendirmeye, zafere ulaştırmaya yetseydi, kemalizm dünyanın en kuvvetli fikirlerinden biri ve Türkiye’nin fikir alanında mutlak muzafferi olurdu..’
Bu tesbitleri, Prof. Ahmet Arslan’ın bir sonraki yazıda ele almayı umduğum ilginç görüşlerine bağlayıncaya kadar zihnimizde tartışalım.. Evet, aktif siyasetin içindekilerin tesbitlerinde, günlük kaygı ve şartlardan etki olabilir.. Sosyal bilimcilerin gözlemleri ise, bu gibi kaygulardan arınmış olabileceği için, daha bir ufuk açıcı sayılabilir.. Ve yeni yeni dile getirilmeye başlandı.. Daha yolun başındayız, yani..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.