Böyle mi ölmeliydi?
Kaddafi... Gençliğimizin unutulmaz kahramanı..
Libya’da yarbay Muammer Kaddafi’nin İdris Senusi’ye karşı yaptığı darbe, Türkiye’de büyük yankılar uyandırdı.
Bu ismi ilk o zaman duymuştuk, hemen onun Türkiye’de okuduğunu, bize sempati hisleri ile dolu olduğunu düşündük. Başka türlü de olamazdı zaten!
Doğrusu, batının şımarık emperyalistlerine karşı sağlam duruşu hangimizi mest etmemişti ki?
İslâm dünyasının umutsuz yüzyılında, Kaddafi bir ümitti.
Onu çok dindar, gerçek müslüman olarak biliyorduk. İslâm dünyasına, Arap dünyasına yönelik çabalarını takdirle izliyorduk.
Sonra Kıbrıs harekatı sırasında uçaklarımıza benzin sağlaması, lastik ikmali yapması, hatta bazı malzemeleri sırtında taşıması olağanüstü idi.
Fakat her nedense Arap liderler Kaddafi’ye fazla yakın durmuyordu. Belki de onun havası bu umutsuzluktan değişti. Birden megaloman bir Kaddafi karakteri ile karşı karşıya kaldık.
Belki bu birden olmadı, ama olayların akışı arasında bize öyle geldi. O yeşil devrim yapmıştı. Yeşil üzerinden bir de ideoloji üretmişti.
Yeşil Kitap!
Cirmi küçük, fakat havası büyük! Çünkü yazarı çok büyük!
Kötü bir Türkçe ile yapılmış tercümesini iki sayfa bile okuyamamıştık. Buna rağmen ülkemizin bazı meşhur zevatı yeşil kitaba, onun mübdiine övgüler yağdırmışlardır.
Bu yeşil kitap meddahları Libya’yı komşu kapısı yapmışlardı. O artık bir petrol kralı idi, büyük bir maddiyata hükmediyordu ve bu yüzden batılıları da ayağına getirebiliyordu.
Yine de Yeşil Kitap batıda da gereken rağbeti görmedi.
Zamanının ünlü batılı röportajcı kadınlarından biri, konuşma sırasında Kaddafi’nin habire kitabını referans göstermesinden sıkılmış ve “başkan, yani o muazzam kitap, şu benim pudra kutuma girebilen şey mi?”
Kitabın cesameti önemli değil tabii... Tamamen önemsiz de değil.
Kaddafi Yeşil Kitaptan sonra, hükmettiği madde ile mağrurlanan bir megaloman olarak yaşadı.
Onun menkıbelerini hep duyardık. Meğer Osmanlıya bakışı hiç de müsbet değilmiş, onun nezdinde Osmanlı da sömürgeci imiş.
Hatta zaman zaman ahaliye konuşurken, “ey Libyalılar, daha ne istiyorsunuz, bir zamanlar sizi sömüren Osmanlının torunlarını size hizmet için ülkeme getirdim. Sizin için çalışıyorlar” dermiş!
Sonra o çadır tiyatrosu?
Merhum Necmeddin Erbakan’ın gerçek bir halis niyetle yaptığı ziyaretteki istiskali unutulabilir mi?
Kaddafi böyle mi ölmeliydi? Böyle hacil düşmeli miydi?
Devrimin kudretli yarbayı, sonrasının albayı ve değişmez başkanı, Arap dünyasının en kıdemli diktatörü böyle mi veda etmeliydi?
Bir zamanlar kibirle hükmettiği teb’asından birilerinin ateşi altında ve onlardan medet umar vaziyete...
Büyük Kaddafi, belki halkına tahakküm etti, onları belki de adam yerine komadı. Ama ülkesine az hizmet etmedi...
Böyle mi ölmeliydi?
Bunun cevabı şu soruda gizli olmalı: Kaddafi böyle mi yaşamalıydı?
Doğru: Öyle yaşamasa, böyle ölmezdi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.