Kültür ya da ibadet ikileminde “Kurban”
İslam, maalesef hakkıyla bilinmiyor, yaşanmıyor... Çoğu müslüman, hayatında İslam’a, Allah’ın, hayatı her alanda ve her hususta düzenlemek için koyduğu ilkeler bütünü olarak değil, “kültürel zenginlik” olarak yer veriyor. Bu genel tutum “kurban” ve “kurban bayramı” hususunda da kendini gösteriyor.
Kültürde; kurban kesen, kurbanın kendisini Allah indinde kurtaracağı gibi bir “ön kabul”e sahip. Dağıtılan etin kişiyi mutlak olarak ilahi rızaya ulaştıracağına dair bir “garantilemişlik psikolojisi” var. Kurban ibadetinde ise kişi, kurban kesmekle değil, ancak “takva” ile kurtuluşa ereceğini biliyor; imtihan edilmekte olduğunu, ilâhî emre itaatteki samimiyetinin ölçüldüğünü biliyor.
Kültürde; Allah’tan başkası adına kurban kesmek kültürel bir gereklilik ve böylece “kurban”ın ibadet olma vasfı bozulmuş. Ancak kurban ibadetinde, “kurban kesme” eylemi sadece “Allah adına ve ibadet için” yapılıyor.
Kültürde insanların imanları, hal ve hareketleri, inanç ve vicdanları, sosyal ve siyasal yaşantıları; Allah’tan başkası, tağutlar ve beşeri sistemler adına kurban edilir. Kurban ibadetinde ise insanların Allah’tan başkaları için İslami inanç ilkelerinden ve hayat tarzından taviz vermeleri doğru sayılmaz; bilâkis müslüman, Allah’ın rızasına uymayan her inanç ve yaşantısını terk eder, kurban eder.
Kültürde kurban, kişinin kendisi için düzenlediği bir et ziyafetidir; ama ibadet olan kurban ibadetle birlikte bir “sosyal tutum”dur. Nitekim kurban etinin taksimatı çok ibretli dersler içerir. Etin üçte biri aile efradı, üçte biri zengin olsun fakir olsun akrabalar, üçte biri de fakir fukara için... Böylece bir sosyal paylaşım, sosyal eşitlik, sosyal dayanışma ve farklı tabakalardaki insanların birbirlerine yakınlıklarının güçlenmesi gibi mükemmel bir irtibat gerçekleşiyor. Veren, Allah için malından fedakârlık ediyor, alan da “verme”yi ibadet kılan Allah’ın kendisi için hazırladığı bu ziyafeti tadıyor; böylece veren de, alan da bunu Allah emrettiği için yaptığından, aynı damak tadına, ama birbirlerine minnet duymadan, eziklik hissetmeden ermiş oluyor.
Kültürde; kişi için inandığı değerlerin ve yaşantısının İslam’a uygun olup olmadığının bir önemi yoktur. Ancak kurban ibadetinde müslüman, öncelikle İslam’a uygun olmayan neyi varsa terk eder; İslam’a aykırı bir “din”e ve “görüş”e sahipse önce onu kurban eder. Kişinin dini; inançlarından, düşüncelerinden, hal ve hareketlerinden, yaşantısından, takip ettiği yoldan, teslim olduğu otoriteden, yöneldiği istikametten ibarettir. İşte kişi, önce “lâ sırrı”na ererek bu en sevdiği dinini kurban edecek; bundan sonra kendini Allah’ın dinine teslim edecek ve hayatını ilahi ilkelere uygun olarak yaşayacaktır. Bu ise büyük bir hasbiliği, fedakârlığı, ilahi hükümlere kayıtsız şartsız ve pazarlıksız teslimiyeti gerektirir. Böyle bir teslimiyet, içinde yaşadığı toplumsal ve siyasal çevre, hukuki ve adli sistem, iktisadi ve idari yapı tarafından şiddetli bir tepkiyle ve baskıyla karşılanabilir. Buna rağmen İslam’a uygun olmayan bir “din” ve “yaşantı”yı kurban edip İslam’a teslim olan kişi, aslında kurbanın sırrını yakalamış demektir.
Kültürde; insanların akılları, ruhları, bilinçleri, inançları, imanları, gelenek ve görenekleri, kimlik ve kişilikleri, vicdan ve özgürlükleri; çağdaş putlara, sahte ilahlara kurban edilir; bunlar adına insanları Allah ile, Allah’a kulluk ile irtibatlandıran her şey cezalandırılır. Ancak kurban ibadetinde kişi, kendini Allah’tan uzaklaştıracak olan büyük-küçük her ne varsa onu Allah yolunda kurban eder ve “kurban” ibadetinin ilkini böylece gerçekleştirir.
Kurban, insanın o çok sevdiği dünyalıklarından Allah için feragat etmesinin sembolüdür. Bu şuur, kendini daha kurban seçiminde gösterir. Zira kültür olarak değil de ibadet olarak yaptığı kurbanda kişi, kurbanlık olarak malının normalde kolayca feda edemeyeceği kısmını seçer. Asıl kurban, en sevilenlerin feda edilmesidir. Nitekim Allah’ın kurbanını kabul ettiği Habil malının en iyisini; Hz. İbrahim ise sahip olduğu en değerli varlığını, İsmail’ini kurban etmişti. Sırf Allah öyle emrettiği için en sevdiğini Allah yolunda feda edebilme şuuruna erildiği gün, her müslüman işte Hz. İbrahim gibi tek başına bir ümmet olacak ve böylece İslam’ın yeryüzü hakimiyetinin yolları açılacaktır.
Kültürde olan kurbanda olmayan “Teşrik Tekbirleri” çok önemli. Bayram boyunca her namaz vakti “Allahuekber Allahuekber” demekle Allah’tan başkası için ululamayı, yüceliği, büyüklüğü, hakimiyeti aleni ve net biçimde reddediyoruz. “La ilahe illallahu vallahu ekber” demekle ortaksız olarak ululadığımız Allah’tan başka insanlar üzerinde hiçbir hüküm koyucu olmadığını da kabul ve ilan ediyoruz. “Allahu ekber ve lillahilhamd” demekle de en yüce olan Allah’tan gelen her şey için ve bu ilahi hikmete kendisini ulaştırdığı için Allah’a hamdediyor ve Allah’tan başkasına hamdedilemeyeceğini de ilan etmiş oluyoruz.
“Kurban kesme” eyleminde, yaşayan, varlığı devam eden bir şeyin hayatiyetine son verme var. Bu anlamda, eğer “kurban ibadeti”ni eda etmek istiyorsak, öncelikle “kurban kültürü”nün hayatiyetine son vermeli, aramızdaki varlığını bitirmeli ve Allah için, Allah’ın dinine uygun olmayan bütün inanç, düşünce ve ameli yanlarımızı öncelikle ve ivedilikle kurban etmeliyiz. Önce İslam’a uymayan “din”i kurban etmeliyiz ki, sonrası için “İslam’a göre” olan “kurban” ibadetini eda edebilelim.
Bütün mü’minlerin kurban bayramını tebrik ediyorum. Kurbanınız “kurban” ola!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.