Sulh u Salâh
“Hiç kimseye hor bakma/incitme gönül yıkma/sen nefsine yan çıkma/Mevlâ görelim neyler/neylerse güzel eyler”. Bir bayram yazısına iç serinliği mısralarla başlamak istedim.
Adetten oldu, her bayram barış ve kardeşlik mesajları verilir. Siyasi partiler, kurumlar, sivil toplumlar, bayram kutlamalarında bu temennilerini dile getirirler. İçten gelen her temenni dua niyetinedir ve duaya da her zaman ihtiyacımız var. Ancak barış ve kardeşliğin gerçekleşmesi insanların gayretine bağlı. Öncelikle iç dünyamızda halletmemiz gereken bir mesele.
Şairin dediği gibi, “Hazır ol cenge her an, ister isen sulh u salâh”. Cenk deyince aklımıza nedense hep savaş meydanları gelir. Oysa hayatın her anı bir savaştır. Hayatın anlamını kavrayabilmek meselâ, başlı başına bir iç savaştır. Savaş eylem ifade eder. Kendisini çağrıştıran mücadele, direnme, gibi yandaş kelimeler hep birlikte zihnimizde hareket halindeki insanı canlandırırlar.
Mesele savaşın gayesidir. Dış ve iç dünyamızda neyle, ne için savaştığımızdır. Soruların çıplak cevabını ancak nefsimizi cesaretle sorguladığımız zaman verebiliriz. Bu sorgulama bir bakıma saflarımızı da belirler, gerçeğin mi, yalanın mı yanında yer aldığımızı gösterir.
Eğer hangi safta durduğumuzu nefsimize yan çıkmadan idrak edebiliyorsak, işte o zaman, Peygamber Efendimizin asıl cihad diye buyurduğu iç mücadele başlar, kâmil insan olabilme yolunda verdiğimiz mücadele. Gandi, “Benim tutuşturduğum ateş, beni yakıp bitiren içimdeki ateşin dışa yansımasıdır” diyor. Bu zor ve uzun mücadelede artık kimsenin başkasında kusur aramak, kişilerle kavga etmek gibi bir meselesi kalmaz. O insanların savaşı hakikatin arayışıdır.
Fazilet dediğimiz ahlâkî vasıflar böylesi mücadeleyle kazanılır.
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin vefat ettiği sene dünyaya gelmiş olan İmam-ı Şafii Hazretleri Bağdat’ta İmam-ı Azam’ın imamlık yaptığı camiye gider. Ondan sabah namazında imamlık yapmasını rica ederler.
Bilindiği gibi Şafi mezhebinde olanlar kunut dualarını sabah namazında okurlar. Buna rağmen İmam-ı Şafii Hazretleri kunut dualarını okumaz. Sebebini sorarlar, “İmam-ı Hanefi Hazretlerinin imamlık yaptığı bir camide alışılmış olana riayet etmemek edebe aykırıdır” diye cevap verir. Çünkü İmam-ı Azam ilmiyle kibirlenmiyor, ilmin gerçek sahibini tanıyor. İç mücadelesinde her şeyi yerli yerince oturtmuş.
Onun için böylesine asil, böylesine derin, böylesine ince. Aynı insan hakikat söz konusu olduğunda dostlukta Hakk’ı önceliyor.
Diyeceğim o ki, gerçek barış içimizdeki kavgalardan neşet eder. Bu kavga, merhum Nurettin Topçu’nun ifadesiyle hakikatimizi açığa çıkaran bir büyük irade davasıdır. Dünyevi meselelerin küçük hesaplarına sığmaz.
Barışın temeli de zaten hakkı teslim etmektir. O yüzden duygusal sözler bu davada hafif kalır. “Siz ey imana ermiş olanlar! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda iseniz sapkınlığa düşenler size zarar veremez. Sonunda hepinizin dönüşü Allah’adır. O, bütün yaptıklarınızı size haber verecektir” (Maide 105).
Nefsimizden yana davalar gütmediğimiz, gerçek barışın müjdecisi nice mübarek bayramlara...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.