Kitap düşmanlığının 83. yılı
Totaliter rejimler kitabı hiç sevmezler. Sever gibi yaparlar. Sevdikleri sırf kendi propaganda ve beyin yıkama kitaplarıdır. Kendi kitaplarına rağbet vermek için serbest rekabete de güvenmezler. Çünkü kitapta serbest rekabet “fikir hürriyeti” demektir. Fikir hürriyeti ise totalitarizmin en büyük düşmanıdır. Bütün totaliter rejimlerin anayasalarında düşünce özgürlüğünün kâmil mânada tanındığı yazılıdır. Fakat kanunlarında bir takım her niyete uyan sihirli numaraları vardır ki, özgür fikir, hür düşünce kokusu alınca harekete geçerler. Hemen aykırı düşünce sahiplerini kafes arkasına, zindana gönderirler.
Türkiye özelinde kitap düşmanlığının farklı bir anlamı vardır. Çünkü toplum “Kitaplı” toplumdur. “Kitap” doğrultusunda asırlarca yaşamış bir toplumdur. “Kitap” iyiliği emreden, kötülüğü nehyeden, kişiye insanlık ve mutluluk yolu gösteren ilahî beyandır, Kur’an’dır. Bu toplum en az on asırdır Kur’an’la haşır neşir oluyor. Kitapla oturuyor, Kitapla kalkıyor, Kitapla yatıyor ve uyanıyor. Siz kültürümüz, değerlerimiz denildiği zaman bunun asli kaynağının ne olduğunu sanıyorsunuz?
“Köyümüz eski bir köydür ve insan unsur olarak etrafta umumiyetle iyi bilinir. Nahiye olmasına rağmen yıllarca hiç vukuat olmadığı için jandarma karakolu köyümüzden kaldırılmıştır. Bunun sebeplerinden biri köyümüzün merkezindeki Büyük Camii’n etrafında, tarihi eskilere giden bir medresenin bulunması ve birçok insanın şu veya bu ölçüde bu irfan yuvasından feyz almasıdır.” (Kutuz Hoca’nın Hatıraları-Cumhuriyet devrinde bir köy hocası, Dergâh y. s.17)
Bazı sebükmağzlar, kültürümüzü dinden ayırmaya kalkışırlar. Ya islâm öncesi devirlerden hüccet getirirler, ya da çoğunluğu temsil etmeyen akımları ön plana çıkarmaya çalışırlar. Bunların hepsi beyhudedir. Kültürümüz, değerlerimiz, ahlâkımız yüzyıllar boyunca dinden beslenmiştir. Yani, kitap ve sünnetten kaynaklanmıştır.
Sömürgeciler bu toplumu değiştirmek isteseler ne yaparlardı acaba? Hayat kaynaklarını nasıl kuruturlardı? Bizi yaşatan kuvvetleri nasıl yok ederlerdi? Açıkça “dininizi bırakın, bizim gibi olun” mu derlerdi? Elbette böyle demezlerdi. Fakat sömürgeci yöntemlerle dolaylı olarak bizi dinimizden soğutmaya, değerlerimizden uzaklaştırmaya çalışırlardı. Dinimizi taşıyan dilimizi yozlaştırmaya, etkisizleştirmeye yönelirlerdi. Kültür ağacımızı kökten kesip kendi aşılarını vurmak isterlerdi.
Türkiye’nin bir süre (totaliter dönemde) dinden tamamen uzaklaştırılmaya çalışıldığı kesindir. Dini bilmek, bildirmek (öğretmek) ve yaşamak şu veya bu şekilde men edilmiştir. Elbette bu bu kadar açık şekilde söylenmemiştir. Dinin asaliyetine dönmek, hurafelerden uzaklaşmak vb. gerekçeler öne sürülmüştür. Bunların hepsi laftır. Ziya Paşa doğru söylemiş,
Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz.
Lâfa bakmayalım, gerçeği görmeye çalışalım. Türkiye’de sistemin, hurafeyle, dine karıştırılmış akıldışılıklarla, israiliyatla hiç bir problemi yoktur. Hatta bunlar sistemin gerekçe üreticileri, meşruiyet araçları olarak çok lüzumludur. Sistemin asıl derdi gerçek dindir, dinin gerçek kaynağıdır. Onu yok etmek, veya kendine göre değiştirmek esas hedeftir.
Onların övdüğü din, din olmaktan en uzak hâle gelmiş, dinî olmaktan çıkmış olan şeydir. Onların övdüğü dindar, dinin emir ve yasaklarından uzak duran kimsedir. Onları bağırlarına basarlar. Gerçek din, samimi dindar... Asıl düşman odur!
Türkiye’de yıllarca açıkça din eğitimi yapılamadı. Din eğitimi külliyen yasaklandı.
“Müfettiş geldiği zaman bir şey daha oldu: O yıllarda Kur’an, arapça, dini ilimler okumak yasaktı, jandarmalar baskın yapar, hoca ve talebelere eza ve cefada bulunurdu.” Yıl: 1932. (Kutuz Hoca’nın hatıraları... sf.46)
Yıllarca Kur’an basılamadı. Devlet, Diyanet İşlerine bir iki istisna dışında dinî kitap yayınlatmadı.
“Türkçe Kur’an”, Kur’an yerine konacak ve belki de İslâm tarihinin ilk muharref Kur’an’ı böylece elde edilecekti. Fakat başarılamadı!
Kitab’a giden yolu kesmek için alfabe devrimi yapıldı, dil devrimi yapıldı.
Bundan 83 yıl önce kanunla bütün kitaplar yasaklandı.
Harf İnkılâbı Kanunu, Madde 9: “Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.”
1 Kasım 1928’den itibaren eski harfli kitapların öğretimde kullanılması yasaklandı. Peki bir tek olsun “yeni” harfli kitap var mıydı?
Sistemin sistematik kitap düşmanlığı 83 yaşında!
Bu kutlanası bir durum mu, sizce?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.