Postala posta koyamayan yargı!
- Lütfü Bey; Türkiye'de yargının tarihine baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz? Mesela tarafsız, bağımsız olması gereken yargı gerçekten böyle olabildi mi?
- Türkiye'de postala posta koyacak bir yargı hiç olmadı! Alın mesela 27 Mayıs darbesinin ardından Adnan Menderes ve iki arkadaşı hakkında yargının verdiği idam kararlarını.. Ya da alın mesela 12 Mart darbesinin ardından Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı hakkında yargının verdiği idam kararlarını.. Onları idama mahkum eden mahkemelerin tavrı “Sizi bize yargılatan güç, sizin idamınızı istedi” tavrı değil miydi? Hatta Adnan Menderes ve iki arkadaşını idama mahkum eden mahkemenin başkanı, yargının darbeyi yapan gücün emrini yerine getirdiğini açıkça ifade etmişti. Kısacası her darbe döneminde yargı darbecilerin karşısında hazırola geçip, onların emrine girdi. Aslında yargı bırakın darbe dönemlerini, normal dönemlerde de Genelkurmay’a karşı tarafsızlığını, bağımsızlığını koruyamadı. Genelkurmay ne zaman çağırsa, yargı koşa koşa gidip brifing almadı mı? Böylelikle de altı postal üstü cüppe kılıklı yargı olmadı mı? Oysa yargı postala posta koymalı! "Ben rütbelilerden brifing almam, sadece evrensel hukuk ilkelerinden talimat alırım" diyerek postala posta koymalı! Ama nerede bizde o yargı? Bakın ben 12 Eylül darbesinin askeri mahkemesince avukat savunması yaptırılmayarak, temyiz hakkım elimden alınarak mahkum edildim. Bırakın bunlar gibi temel ve evrensel hukuk ilkelerinin çiğnenmesini, Askeri Yargıtay içtihatları bile çiğnenerek mahkum edildim. Benim bu mahkumiyetim dünyanın en saygın yayın kuruluşları ve hukuk kuruluşlarınca "Dünya adli hatalar tarihine geçecek bir mahkumiyet” olarak yorumlandı. Dünyanın en önde gelen televizyonları, radyoları, gazeteleri, dergileri bu konuda aylarca yayın yaptı. Benim bu mahkumiyetimi anı-roman şeklinde anlattığım Bir Mahkum adlı kitabım Akademi ödülü aldı. Tüm bunlar olurken neredeydi bizdeki yargı? Nerede olacak, 12 Eylül'ün darbeci generallerinin karşısında hazıroldaydı. İşte postal üstü cüppe kılıklı dediğim bu yargı! ülkemize gereken ise postala posta koyacak bir yargı!
AHMEDİNEJAD GİBİ LİDERLER BİZE DE LAZIM!
- Geçtiğimiz çarşamba günü İran devriminin önderi Humeyni'nin vefatının 18. yıldönümüydü. Sizin Humeyni, Ahmedinejad, Castro, Chavez, Morales gibi devrimci liderlerle olan yakınlığınız biliniyor. Humeyni'den yola çıkarak neler söylemek istersiniz bu konuda?
- Bizzat tanığım ki, Humeyni İran'ı kendisinden önce yaptırılan muhteşem saraylarda oturarak değil, mütevazı bir evde yere serilmiş hasırların üzerinde oturarak yönetti. Mütevazılıkta, sadelikte İran'ın şimdiki lideri Ahmedinejad da tıpkı Humeyni gibi. Aslında İran'ın İslâmcı liderleri Humeyni, Ahmedinejad ile Küba, Bolivya gibi ülkelerin sosyalist liderleri Castro, Morales mütevazı, sade yaşamları açısından birbirlerine çok benziyor. Benim de bu liderlerle olan yakınlığım hem emperyalizme taviz vermeyen tutumlarımızın, hem de sade, mütevazı yaşam tarzlarımızın birbirine benzemesinden ileri geliyor. Bilindiği gibi 2000 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde çeşitli siyasi görüşlere sahip aydınlar ve sivil kuruluşlar tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterildiğimde benim için “Lütfü Oflaz cumhurbaşkanı olursa, en mütevazı, en sade yaşayan cumhurbaşkanı olur” diye yazılıp çizilmişti. Ne var ki ülkemize Humeyni, Ahmedinejad, Castro, Morales gibi mütevazı, sade yaşayan yöneticiler gelmedi. Bizim ülkemizin yöneticileri ta başından beri ülkeyi Dolmabahçe Sarayı'ndan, çankaya Köşkü'nden yönettiler; halen de oralardan yönetmekteler. Oysa bakın İran ekonomik bakımdan bizden çok daha güçlü bir ülke. Ekonomisi dışa bağımlı da değil, bizimki gibi boğazına kadar dışa borçlu da değil. İran nükleer teknolojide ABD'yi bile korkutan, ABD'nin F-16 savaş uçakları ayarında uçaklar yapan bir ülke. İran, doğalgazı halka neredeyse bedavaya veren, bütün üniversiteleri parasız olan, sağlık hizmetleri parasız olan, tüm öğrencilere parasız ulaşım hizmetleri sağlayan bir ülke. Böylesine güçlü bir ülkenin liderleri Humeyni ile Ahmedinejad'ın son derece mütevazı, sade yaşamına bak, bir de halkının bir bölümünün çöplüklerden beslendiği bizim ülkemizin liderlerinin köşklerdeki, saraylardaki şatafatlı yaşamına bak. Nerede bizde Humeyni, Ahmedinejad, Castro, Morales, Chavez gibi liderler? Her ülkeye lazım liderler onlar!
BİRİ BİZİ DİNLİYOR EVİ GİBİ üLKE!
-CHP’nin “Hükümet bizi dinliyor” iddiası asılsız çıktı. Ancak CHP’nin dinlenmemesi, devletin sakıncalı saydıklarını dinlediği gerçeğini değiştirmiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-Zaten CHP’yi dinleseler ne duyacaklar? Duysalar duysalar ağustos böceklerinin “cır cır” seslerine benzer sesler duyacaklar! Ya da yaş ortalaması 70’i geçmiş CHP yöneticilerinin koltuklarında uyuklarken çıkarttıkları horlamaları duyacaklar! Yahut CHP yöneticilerinin halkın değerlerine hakaret etmelerini duyacaklar. Ama asla CHP yöneticilerinin aşsız, işsiz, çaresiz insanların derdine derman olacak bir proje seslendirdiklerini duyamayacaklar. Eh, CHP yöneticilerinin halkın değerlerine hakaret etmelerini duymak için, ağustos böcekleri gibi tembel tembel yatıp “cır cır” diye ötmelerini duymak için, koltuklarında uyuklarken çıkarttıkları horlamaları duymak için CHP’yi dinlemeye gerek yok ki. CHP’nin bu özellikleri zaten halk tarafından bilinmektedir. Kaldı ki devletin en son dinleyeceği yer CHP’dir. çünkü CHP devlet partisidir ve ülkemizdeki mevcut düzeni koruyup kollayanların başta gelenidir. Hiç şüphesiz ki devlet öteden beri bazı kişi ve kuruluşları dinliyor. Ama kimleri dinliyor? ülkemizdeki bu kapitalist sömürü ve zulüm düzenine son vermek isteyen sosyalistleri, İslâmcıları, kısacası bu düzenin muhaliflerini dinliyor. Kendimizi bildik bileli kapitalist sömürü ve zulüm düzeninin muhaliflerini bu devlet dinledi. Sakıncalı saydıkları için Türkiye’yi Biri Bizi Dinliyor Evi’ne çevirdi! CHP niye buna hiç itiraz etmedi? Devletin dinleme yapmasına karşıysanız, bunu sadece kendiniz için değil herkes için istemeniz gerekmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.