Teröriste sahip çıkarken küfretmek şart mı?
Geldik Kasım'ın 17'sine. Herkese hayırlı işler... Bir zamanlar demir gibi bir banka vardı. Her sabah radyoda günün tarihi belirtilir ve "Demirbank iyi günler diler" denilirdi.
Sonra yüksek ateşte demiri erittiler, Hasibeciğe verdiler.
Bazıları, ecnebi milletine özenip inatla "Eyçesbisi" diyor, siz öyle yapmayın sakın; Yağmur Atsız dilinize acı biber sürer.
*
Bugün, günün tarihi zikredilince, ister istemez 17 Kasım Örgütü de hemen aklımıza gelir.
Yunanistan'ın başına bela olan bu örgüt, 70'lerin başında kurulmuş, 2000'lerin başında ortadan kaybolmuştu.
Yaklaşık otuz yıllık süre içinde Yunanistan'da epey saldırıda bulundu bu örgüt mensupları.
Hedefleri arasında Türkler de vardı.
Yunanistan'ın NATO'dan çıkmasını, AB ile ilişkilerini kesmesini istiyorlardı.
Örgüt hedeflerine ulaşamadı.
Terör örgütü hedefine ulaşamadı ama onların yapamadıklarını galiba Yunan hükümetleri başaracak.
*
Terörle kim hangi hedefe ulaşmış, onu da uzun uzun araştırmak gerekir.
Ufak tefek ya da iri yarı örgütleri bir yana bırakalım, "devlet terörü" bile bir amaca hizmet etmez.
Etseydi, Kaddafi paçayı kurtarırdı.
Ve diğerleri...
Çünkü zulümle abad olunmaz.
Zulümle -bir süre için- abad olan bulunsa bile, onun da ahiri berbad olur.
*
Geçen gün kaçırılan feribotla ilgili yazdığım yazıdan sonra bazı değerli okurlarımızdan tepkiler geldi.
Tepki gösterenlerin fikren ve zikren bulunduğu yerlerin birbirinin tam zıddı olması, "mesleğin cilvesi" kapsamında değerlendirilebilir.
Bir okurumuz diyor ki "Ben bir şey anlamadım".
Onun için aynı konuda bir yazı daha yazmak, diğer okurlara haksızlık olur.
Okuduğunu anlamakta zorlanma, tek kişilik bir sorun değil; tıpkı meramını açıkça anlatamama konusunda olduğu gibi.
Bazen ikisi bir arada bulunabilir ama o yazıda yeterince açık ifade kullandığımı sanıyorum.
*
Yine de bir okurumuz tepkisini şöyle gösteriyor:
"Teroristin başarısız olmasıyla dalga geçme sebebinizi anlayamadım. O feribottaki bir yolcu veya yakını olsaydınız yine böyle dalga geçebilir miydiniz?"
Efendim, önce şunu belirteyim... 'Teror' değil, terör. 'Terorist' değil, terörist.
Önce burada anlaşalım, sonra devam edelim.
Terörle bazıları elindeki silahla mücadele eder, bazıları da yazıyla.
Dalga da geçilebilir fakat bu niye başarısız oldu diye hayıflanmak anlamına gelmez.
Böyle anlamak, elbette yanlış anlamaktır, hatta tamamen zıddını anlamaktır.
Orada bir yakınımızın bulunup bulunmaması ise konumuzun tamamen dışında.
*
Bir başkası da tam aksi cepheden yaklaşıyor ve o yazıyla 'ucubeleştiğimize' hükmederek şöyle söylüyor: "Eğer Müslüman iseniz, Mensur ismiyle şereflendirilmiş ölü bir müslüman evladına salt sistem muhallifliğinden dolayı bu cümlelerle saldırmamanız gerekir."
*
Küfür gönderenleri dikkate almayalım ama bu feribot kaçıran teröriste "Salt sistem muhalifi", "Mensur ismiyle şereflendirilmiş bir Müslüman evladı" gibi ifadelerle şirin tanımlar getirmek, onu masum görmekten başka bir anlama gelmez.
Sizin "şerefli bildiğiniz o arkadaş", mürettebatı ve yolcuları bombayla tehdit etti muhterem!
O kabulden hareketle, feribotu kaçıranı masum görelim; yolcuları, kaptan ve mürettebatı da suçlu.
Tabii operasyonu düzenleyenler daha fazla suçlu olmalı.
Nasıl üzerine kurşun sıkıp öldürebilirler diye isyan edelim.
Bıraksaydılar da pimi çekip üzerindeki bombayı patlatsaydı, feribotu havaya uçursaydı. Bu mudur?
*
Teröriste sahip çıkacaksanız çıkın, kendi bileceğiniz iş; o konuyla ilgilenmek bizim görevimizin dışında.
Fakat aynı zamanda hakaret ve küfür neden gerekli?
Nereden geliyor bu kadar küfür merakı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.