CHP’nin kanla çizilen kırmızı çizgileri
Gözümün önüne Levent Kırca’nın hazırladığı bir skeç geliyor. Bir hırsız soygun için girdiği bir evde çalacak bir şey bulamayınca ev sahibini uyandırıyor ve başlıyor tokatlamaya. Ev sahibi şaşkın, niçin dayak yediğini anlamaya çalışıyor ve dayanamayıp soruyor:
- Arkadaş, anladık hırsızsın ama niye bir de tokatlıyorsun.
Levent Kırca gayet pişkin bir şekilde konuşur:
- Ulan, utanmıyor musun, evinde çalacak bir şey yok. Ayıp, ayıp. Bir daha soymaya geleceğim. O zamana kadar bir şeyler ayarla değilse fena yaparım, seni ele güne rezil ederim.
Ev sahibi gayet mahcup bir şekilde boynunu büker:
- Ne olur kusura bakmayın bir dahaki gelişinize bunu telafi ederiz. Taksitle filan bir şeyler alırım, sizi boş çevirmeyiz.
Ve hırsız iki tokat daha atarak evi terk eder.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu’nun DERSİM konusunda Başbakana çıkışını görünce hiç şaşırmamıştım doğrusu. Hani Anadolu’da bir deyim vardır ya.. İyice hırsız ev sahibini bastırırmış. Maşallah Kılıçdaroğlu pişkin. DERSİM’le hesaplaşmayı başlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a öyle vurucu sözlerle saldırıyor ki, kendi aklınca en iyi muhalefeti yapıyor. Şu sözlerdeki aymazlığa bakınız:
- Ey Erdoğan, DERSİM’de sürgüne gönderilen insanlara önce toprak verildi, sonra bunlar ellerinden alındı. Yüreğin yiyorsa bunları açıkla ve o mağdurların mirasçılarına tekrar o toprakları iade et! Vay anasına sayın okuyucular. Böyle bir muhalefet lideri duydunuz mu, gördünüz mü? Cumhuriyet tarihinde eşi menendi var mıdır acaba? Diyeceksiniz ki vardır elbet bütün CHP Genel başkanları Kılıçdaroğlu’nu pot kırmakta, pişkinlikte aratmayacak evsafta idiler. Elhak, bu da doğrudur. Kılıçdaroğlu bu çürük zincirin son halkasıdır.
CHP Diyarbakır İl Başkanı canhıraş bir feryatla konuşuyor, daha doğrusu haykırıyor.
- Bizim genel başkanımızın yapması gereken DERSİM çıkışını sayın Başbakan yapıyor.
Ve bu olaydaki tuhaflığa dikkat çekiyor. Tabii hemen görevden alınıyor. DERSİM’in iki milletvekili var Biri Hüseyin Aygün, biri Diyarbakır CHP İl Başkanı gibi düşünüyor ve topun ağzında diğer ise CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç o da yatak odalarında çiçek sulama derdinde. Elinde fenerle ara sokaklarda kısmetini arıyor. Yani Hayalinin peşinde.
Bir tarafta da İstanbul Üniversitesi öğretim görevlisi olarak bir dönem yaptığı ikna odası çalışmaları ile tanıdığımız, şimdiki CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter Hanımefendi arslanlar gibi kükrüyor:
- Yüreğiniz yetiyorsa Mustafa Kemal Atatürk’e DERSİM soykırımını gerçekleştirdi deyin.
Nur Serter, biliyorsunuz ihtilalci bir babanın kızı. 27 Mayıs 1960 darbesinde İstanbul’u ihtilale hazırlayan çekirdek kadrodaki Kurmay Albay M.Emin Aytekin’in kızı. Oysa babası kızından daha cesur, daha yürekli idi. “İhtilal Çıkmazı” adı ile yayınlanan ve 27 Mayıs 1960 darbesini anlatan kitabında bir yaraya parmak basıyor. Hem de cesaretle, kıvırıp çevirmeden diyor ki, “Hepimiz Atatürkçülük hastalığına yakalanmıştık.” Kitap, müthiş bir nefs muhasebesi içeriyor. Bence 27 Mayısçıların yazdığı hatıralar içinde en dolgun başaklar orada boy gösteriyor. Ama görüyoruz ki “Mum dibine ışık vermiyor” kızı Nur Serter aynı hastalıktan muzdarip. Atatürk diyor da başka bir şey demiyor. Terazinin bir kefesinde Atatürk, diğer kefesinde Atatürk, diğer kefesinde DERSİM. Tabii Atatürk ağır basıyor. Biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi’nin kırmızı çizgileri var. Var da bu defa iş DERSİM ve 13.000 ölü var terazinin bir kefesinde. Samanlığa doldurularak diri diri yakılmış çocuklar, mağaralarda gazla zehirlenerek öldürülmüş binlerce ölü, yani tam bir soykırım. Yani CHP’nin kırmızı çizgileri kanla çizilmiş! Neresinden tutsanız kan damlıyor, ya da kansız yani darağaçlarında can verenler İskilipli Atıf Hocalar, binlerce şapka mağduru, Büyük Alim Muhammed Esad Erbili, Şeyh Said ve niceleri. İstiklal Mahkemeleri tam bir zulüm mahkemesidir ve kararları kesindir, temyizi yoktur, hemen uygulanır. Bazen öyle azgınlaşırlar ki, inkılapların sahibi bile onları dizginlemekte zorlanır. İzmir suikastı davasında Başbakan İsmet İnönü bile tutuklanmaktan son anda kurtulur. Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’e şemsiye olan ve bu savaşın en büyük kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa son anda ipten döner. Subaylar sivil giyinmiş ve dinleyici sıralarını doldurmuşlardır. Kazım Karabekir Paşa’ya idam verilirse mahkeme heyetini vuracakları kulaklara fısıldanır. Durum vahimdir. Olay acele kaydıyla telgrafla Ankara’ya bildirilir. Tabii Kazım Karabekir Paşayla birlikte Mustafa Kemal de direkten döner. Zira her yerin dikensiz gül bahçesi olmadığı anlaşılmıştır.
İşte bugünün CHP’sinin sıkıntısı buradadır. Önemli bir yönetici kadrosu ve partiye gönül verenlere göre Mustafa Kemal ne yapmışsa doğrudur, bir bildiği vardır, yanlış yapmaz. Arada bir Diyarbakır İl Başkanı ya da DERSİM (Tunceli) Milletvekili Hüseyin Aygün gibi çatlak sesler çıkarsa, onlar da bir şekilde susturulmalıdır. Bütün bunlar olurken de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu vaziyeti kurtarmak için, orta sahada top çevirmeye devam edecektir. Düşünsenize Cumhuriyet döneminde çok kan dökülen DERSİM’in adı TUNCELİ olarak değiştirilmiştir ve tekrar DERSİM olmasını AK PARTİ Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner teklif etmektedir. TUNCELİ, tunç elimizle sizi ezdik anlamında her DERSİM’linin kafasına nakış nakış işlenmiştir. Bu korku öylesine genlerine yerleştirilmiştir ki, her DERSİM’li bu zulmü yapan partiye her seçimde gönül rızası(!) ile oy vermeyi alışkanlık bellemiştir. Kılıçdaroğlu da böylesine zor durumlarda kağıttan bir kaplan olarak ortaya fırlayıp, AK PARTİ’yi suçlayacak ve hatta DERSİM’de ölenlerin mirasçıları için Erdoğan’dan tazminat bile talep edecektir. Baksanıza o günlerin ceberrut CHP’sinin Nazım Hikmet’e yaptıklarının bile hesabını Erdoğan’a sorma tuhaflığını bile kendisine yakıştırmaktadır. Doğrusu iyi pişkinlik! O da biz de bol maşallah!
CHP geçmişi ile yüzleşmeyi nasıl yapmalı? Bayağı zor, zira ellerindeki kanı temizlemeye İSKİ’nin su havzalarının bile yetmeyeceği anlaşılıyor.