Silivri ve Hasdal’da 28 Şubat gölgesi
Hani bazı matematik problemleri vardır, asırlardır çözülememiştir. Her yeni gelen bir babayiğit uğraşır, uğraşır ve boyunun ölçüsünü alır. Çözse tarihe geçecek. Efendim bizim hayatımızda da buna benzer problemler var ve bir türlü çözemiyoruz. Sonunda da “Çözemedim, çözülmüyor sultanım!” deyip çözümsüzlük dolabına kaldırıyoruz.
Buraya nereden geldik? Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Necdet Özel ve kuvvet komutanlarımız periyodik olarak Silivri ve Hasdal’daki Ergenekon sanığı albayları ve paşaları ziyaret etmekte imişler.
Ayrıca subaylardan her ay düzenli olarak para kesilip, sanık ailelerine parasal destek sağlanmakta imiş. Bunu da rivayet odur ki “kurumsal dayanışma” adı ile açıklamakta imişler. Şimdi size bu işin tuhaflığını anlatmak için iki olay resmedeceğim. Birisi hayal dünyamdan, diğeri ayniyle vaki.
Biliyorsunuz her kurumda yanlış yapabilen, çürük elma diyebileceğimiz insanlar hep olmuştur ve kıyamete kadar da olacaktır. Bu cümlmeden olmak üzere bazen bir ilin emniyet müdürü ya da valisi rüşvet alırken yakalansa ve sanıkolarak cezaevine konsa ve şöyle bir ziyaret gerçekleşse.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, ve Emniyet Genel Müdürü rüşvet almakla suçlanan filanca valiyi yatmakta olduğu Mamak cezaevinde ziyaret ettiler. Türkiye’deki tüm valilerin maaşlarından da her ay belli miktarda kesilen paraların rüşvetcilikle suçlanan valinin eşine verildiği açıklandı.
Ziyaretlerin periyodik olarak yapılacağı ve bunun da kurumsal bir dayanışma olarak anlaşılması ve iyi niyetle yorumlanması gerektiği Başbakanlık sitesinde açıklandı.”
Böyle bir olay zuhur etse normal mi? Uğurlu, sen kafayı mu yedin? Olur mu. Ben kafayı yemedim, ama yiyenler var işte. Canım, bu benzetme oldu mu ya... Sayın Genelkurmay Başkanımız ve kuvvet komutanlarımız benzer bir suçlamadan dolayı hapis yatarken İlhami Erdil Paşaya ziyarete gittiler mi, gitmediler.
Öyleyse senin misalin buraya uymuyor. Yuh, yuh, hem de bin kere yuh! Bizim oylarımızla seçtiğimiz iktidarı devirmeye, yerine bir dikta idaresi kurmaya teşebbüs, İlhami Erdil Paşanın işlediği suçtan daha mı hafiftir. Böylesine bir cürete nasıl kalkışırsınız.
Sizin bu yaptığınızın, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş paşanın oğlu Serdar Güreş’in etrafında bir manga jandarma ile bar-pavyon basbasından ne farkı vardır? Siz temsil ettiğiniz makamın gölgesini hukuk üzerine düşürürüyorsunuz yaptığınız fiille.
Gelelim ikinci olaya. Bu olay aynen cereyan etmiştir. Cumhuriyetin ilk yılları. İlk muhalefet partisi Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası kuruluyor. Partinin ağır topu kurtuluş savaşının ünlü Doğu Fatihi Kazım Karabekir Paşa. Parti çok büyük bir ilgiye mazhar oluyor. Halk sokaklara dökülmüş.
- Kurtarın bizi bu zalimlerden diye canhıraş bir feryatya imdat istiyor. Partinin kapatılması için yapılan teklifleri parti yöneticileri kabul etmeyince iş zorbalığa dökülüyor. İzmir suikasti bahanesi ile Kazım Karabekir Paşa tutuklanıyor. Paşayı bekleyen akıbet idam! Bunu bilen subaylar karar günü sivil elbiselerini giyip mahkeme salonunu dolduruyorlar. Hepsi de müsellah, yani silahlı. Karar Karabekir Paşa’ya idam verilirse mahkeme heyeti vurulacak! Bu da heyetin kulağına fısıldanıyor.
Durum çok kritiktir. Olay telgrafla acele kaydıyla Mustafa Kemal’e bildiriliyor. Ve Paşa için evinde göz hapsi cezası çıkıyor. Yani sizin anlayacağınız askerlerin temsil ettiği makamın kurumsal bir ağırlığı var ve o ağırlığın ana hammaddesi de taşıdığı silahlı gücüdür. Siz bu gücü hukuku hizaya getirmek, oradan istediğiniz kararları almak için kullanırsanız bindiğiniz dalı kesersiniz. Bu yanlışınız bir gün bumerang gibi döner sizi vurur.
Ergenekon olayından ve bugüne kadar ordunun siyasete müdahalesinin getirdiği acı sonuçlardan hâlâ ders çıkarmamışsanız durum gerçekten vahimdir. Bu da bizim ordumuzdur. Masraflarını biz karşılıyoruz ve ana eleman olan askerler bizim oğullarımız. Onun için bu ordunun vatan savunması olan asli görevine bir an önce dönmesi ve demoklesin kılıcı gibi milletin ve hukukun üstünde bir yerde asla olamayacağını artık idrak etmesi lazımdır.
Kendi işini bırakıp, siyasete müdahil oldu ordu, askeri işlevini yitirir. Bunun canlı örneklerini yakın tarihimizde acı olayları bizzat yaşayarak gördük.
Kıbrıs savaşında Kocatepe muhribimizin kendi uçaklarımız tarafından batırılması ve 80 vatan evladının pisi pisine ölümü ve 30 kişi ile başlayan PKK’nın bugün bir zehirli sarmaşık gibi her yeri sarması, binlerce şehit vermemiz ve terörün bir türlü bitirilememesi bu ordunun savaşına zafiyeti olarak önümüze çıkıyor ve faturayı da millet olarak biz ödüyoruz.
Hâlâ yetmedi mi ödediklerimiz? Biz Silivri kapısında parasını bizim ödediğimiz Paşa makam otomobili görmek istemiyoruz!