Yeni anayasa ve kurumların hesap verebilirliği
2003 yılında, Üniversite Yönetim Kurulu’nda, “Ben bu cumhuriyete muhalifim” dediğimde, neye ve niçin karşı olduğumun şuurundaydım. Fantezi veya çıkıntılık olsun diye sarf ettiğim bir söz değildi yani. Yılların okuma ve düşünmelerinin sonunda oluşan bir hükmün ifadesiydi.
Bu cumhuriyete muhâliftim de, saltanatçı mıydım yani?
Yooo!.. Saltanatçı da değildim... Sadece “bu cumhuriyet”e muhalif, demokratist cumhuriyete inanan biri olarak sarf etmiştim o sözü.
Muhalefetim “bu cumhuriyet”e idi; yoksa “cumhuriyet”e değil...
Çünkü “bu cumhuriyet”, “partizan cumhuriyet” idi ve zamanla bürokratik-oligarşik bir yapıya dönüşmüştü. 1950’de iktidar değişmesine rağmen, güç gene “partizan cumhuriyetçiler”de idi. Bunlar, cumhuriyet kurumlarına çöreklenmişler ve lâ-yüs’el (hesap sorulamaz) bir şekilde, güçlerini sürdürmeye devam etmişlerdi. 27 Mayıs 1960 darbesi, bu yapılanmayı katmerleyerek devam ettirdi. Lâ-yüs’el birtakım yeni kurumlar ihdas etti. Aldığınız oy ne olursa olsun, gerçek iktidar bu kurumlarda bulunanlardaydı. “İktidar olursunuz ama muktedir olamazsınız” lafı veya rahmetli Ecevit’in, “Sayısal üstünlüğünüz olabilir ama siyasal üstünlüğünüz yok” lafının 1970’lerde çok kullanılmasının sebebi, bu lâ-yüs’el kurumlardı. 2007’lerde “Yüzde doksan beş ile iktidara gelseniz kaç yazar?” diyen zihniyet de, artık devrin değiştiğinin farkında olmayan, hâlâ hesap vermeyenlerin gücünün devam ettiğini zannedenlerin son çırpınışlarını temsil ediyordu.
Partizan cumhuriyetçilerin çöreklendiği hesap vermez kurumların yapısı değişmeliydi. Bunun için Anayasa değişmeliydi. 2010’da Anayasa’yı değiştirmek için kolları sıvadık. Hazırlık yapıldı... İyi şeyler hazırlanmıştı ama hesap vermez kurumların hesap verir bir yapıya kavuşturulmasına dair bir şey yazılmamıştı değişiklik teklifine. Metni görünce “Kesmez Ama Evet” diye bir yazı yazıp, Gazete Boyut’ta yayınlamıştım. (Yetmez ama evet” diyenler daha sonra çıktı piyasaya.)
Niye “Kesmez ama evet” demiştim?.
Çünkü yapılan değişiklik, pansuman gibi bir şeydi ama “hesap sorulamazlar”dan hesap sorulabileceğini; taşların da yerinden oynatılabileceğini göstermek için “evet” demek gerektiğini yazmıştım.
Yüksek yargı kurumlarının yapısı değiştirildi ama hâlâ “hesap verebilir” kurum hâline getirilemedi meselâ.
Hesap verilebilirlikten kastım, bu kurumlarda görev alanlardan, kamunun hesap sormasıdır. Nasıl memnun olmadığımız bir iktidardan zamanı geldiğinde takır takır hesap soruyorsak, bu tür kurumları da hesap verebilir hâle getirmemiz lâzım. Bunun için benim teklifim, hesap vermeyen kurumlara yapılan atamalar, RTÜK’te olduğu gibi, yasama tarafından gerçekleştirmeli. Yarın öbür gün, bu kurumlardan memnun olmazsak, seçimlerde, atamayı yapan yasamadan hesap sorabiliriz.
Sayın Başbakan, “12 Eylül 2010’da değiştirilen 26 maddeye dokundurtmayız!...” diyor ama bizler o zaman “Kesmez ama evet” derken, yapılan değişiklikle bu kurumların hesap verebilir hâle getirilmediğini; bu yüzden “kesmez” dediğimizi ifade etmiştik.
Referandumla korku eşiği aşılmıştır. Cumhuriyet kurumlarının cumhura hesap verebilir hâle getirilmesi ve “demokratist cumhuriyet”in tesisi için yeni Anayasa bir fırsattır. Gelin, bu kurumları da hesap verebilir hâle getirelim ve bu cumhuriyeti “iktidar içinde iktidar” anlayışından kurtaralım.
Şimdi anladınız mı 2003 yılında “Bu cumhuriyete muhalifim” dememin sebebini?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.