Geçmiş olsun Sayın Erdoğan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçirdiği ameliyattan sonra 21 gün doktor tavsiyesi ie dinlendikten sonra yeniden siyaset sahnesine çıkıyor. Ankara’da havaalanına binlerce insan akın etmiş.
Başbakan daha havada iken seyir halindeki yüzlerce uçağın pilotundan Ana uçağı kokpitine “geçmiş olsun” mesajı yağmış. 4 bin kadar taksici de konvoy oluşturarak Başbakan'a şehre dönüş yolunda eşlik etmişler ve tezahürat yapmışlar.
Bu işin sadece parayla pulla olmayacağını aklı başında herkes bilir. Bu iş gönül işi. Şimdi o gönüllere ne ile girildiğinin tılsımlı seçim şarkısı ile hele bir görelim:
AYNI
Aynı yoldan geçmişiz biz
Aynı sudan içmişiz biz
Yazımız bir kışımız bir
Aynı dağın yeliyiz biz
Şarkılar bir türküler bir
Hep beraber söyleriz biz
Halaylar bir horonlar bir
Aynı sazın teliyiz biz
Gönüller bir dualar bir
Bir Allah’ın kuluyuz biz
Has bahçemiz yurdumuzdur
Aynı bağın gülüyüz biz.
***
Hadi bir daha, bir daha, bir daha...
Aynı yoldan gelmişiz biz...
Aynı yoldan gelmişiz biz,
Aynı sudan içmişiz biz,
Yazımız bir, kışımız bir,
Aynı dağın yeliyiz biz.
***
Şarkılarda bir, türkülerde bir,
Hep beraber söyleriz biz.
Halaylar bir, horonlar bir,
Aynı sazın teliyiz biz.
***
Gönüller bir, dualar bir,
Bir Allah’ın kuluyuz biz.
Has bahçedir yurdumuz,
Aynı bağın gülüyüz biz.
Hadi bir daha, bir daha..
Erdoğan’a, bu çılgınca sevginin ardında onun 75 milyonu kardeş yapmaya dönük, samimi duygularının ve dünyanın krizle boğuştuğu bir ortamda 70 sente muhtaç bir ülkeyi dünyaya model bir hale getirmesinin büyük payı var elbette. İlk defa vatandaş olmanın heyecanını ve gerçekliğini yaşıyoruz. O, Türkiye’yi bir yere götürüyor. Takım arkadaşları da onunla aynı tempoda.
Birbirine inanmış, siyasi hırslarını olabildiğince ayaklar altına almayı becermiş bir kadro var karşımızda. Bu yüzdendir ki Türkiye de dünyada süper ligde oynamanın hazzını yaşıyor. Bu özgüvenle Erdoğan, Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı’na nakavt edici yumruğu indirebiliyor. “Siz bebek katilisiniz, biz sizi iyi tanırız!” Mavi Marmara’yı Gazze’ye yürüten inançta onun verdiği yüksek moralin büyük payı olduğu inkar edilmez bir gerçek. Arap baharı onun İsrail karşısında adeta secdeye kapanan çağdaş firavunlara karşı uyarıcı sözleriyle başladı.
Bir Arap diplomatının “Hangi Arap ülkesinde seçime girse kesin kazanır” sözü bir kehanet değil, görünen köyün gösterilişi sadece. Türkiye’de ilk defa sokaklarda seyyar satıcılık bile yapmış bir Başbakan var. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay bu hakikati anlatırken şu sözleri dikkat çekiyor, “Ben Erdal İnönü ile siyaset yaptım, bir seçkin idi. Bülent Ecevit’le siyaset yaptım bir seçkin idi. Aydın Menderes’le siyaset yaptım, bir Başbakan çocuğu idi, seçkindi. İlk defa kendi sınıfımdan biri ile siyaset yapıyorum.”
Erdoğan Ankara’ya enerjisini, sevgiyi, muhabbeti yeniden mayalamaya geliyor. Keşke siyaset ringinde onunla boy ölçüşebilecek rakipleri olsaydı. O süper ligde oynayan bir oyuncu, rakipleri ise amatör küme oyuncuları bile değil. Hatta sürekli kendi kalelerine gol atan acemi oyuncular. İşte o yüzden muhalefet partileri sürekli kartopu gibi eriyor.
Geçmiş olsun sayın Erdoğan, siyasete hoş geldin, bu ülkenin size daha çok ihtiyacı var!
“Guantanamo” Dünya İnsan Hakları müzesi olsun!
Efendim, Dünya İnsan Hakları Günü kutlanıyor. Dünyaya bakıyoruz, jandarmamız Amerika, Irak’a lazım olan demokrasiyi getirmiş(!) 1 milyon insan öldürülmüş, işkenceden sakat kalanların daha sayısı bilinmiyor. Tecavüze uğrayan kadınlar ise binlerce... Aynı Amerika, Afganistan’a da demokrasi getirmeye koşuyor. Sanırsınız iyilik meleği! Şeytanın tâ kendisi olduğu ise ancak ABD ordusu o ülkeye girdiğinde anlaşılıyor. Aynı Afganistan’da İngilteresi, Fransası bütün sömürgeci batı ülkeleri silahlı kuvvetleri ile yüklenmiş vaziyette. Bugün sömürgecilik “demokrasi havariliği” elbisesi giymiş haçlılar tarafından icra ediliyor.
Libya’ya yine demokrasi maskesi ile bomba yağdırıyorlar. Bence tüm batı ülkelerinin de haçlı zihniyetini temsil eden Amerika Birleşik Devletleri, Guantanamo işkence üssünü “Dünya İnsan Hakları Müzesine” çevirmeli ve giriş kapısına da şunları yazmalı:
“Kusura bakmayın ne olur, biz, vaktiyle Avrupa hapishanelerinden gemilere bindirilip daha yeni keşfedilmiş bir kıtaya gönderilen suçlu bir neslin çocuklarıyız. Atalarınız, katil, cani, hırsız, ırz düşmanı, bazı şeyleri elimizde olmadan yapıyoruz. Lütfen bu işkence merkezini bu duygularla gezin! Dünya İnsan Hakları Günü’nüzü kutluyoruz. Sizin ülkenize de demokrasi lazımsa Beyazsaray-ABD adresine yazılı başvuruda bulunabilirsiniz. 6. Filo emrinize amadedir. Yalnız lütfen açık adresinizi yazmayı unutmayınız. Zira petrol ve diğer kıymetli madenler olan ülkelere öncelikli olarak dönülecektir!”
İzmir’de “karakolda ayna var!”
Televizyonlarda günlerdir İzmir’de yaşanan bir karakolda dayak olayı her haber bülteninde yeniden veriliyor. Her defasında yüreğimiz kanıyor. İki sivil polis bir kadını öldüresiye dövüyor. 6 ay önce İzmir’de cereyan eden bu olayda iki tarafta birbirinden davacı olmuş. İşin tuhaflığı burada ortaya çıkıyor. Kadına “polise muhalefetten 6 yıl isteyen savcı, dayak atan polislere içinse 1.5 yıl hapis istemiyle dava açmış. Türkiye’yi kuran CHP ve onun emrindeki bürokrasinin garip mantığı. Devlet, memur devleti ve kendi memurunu koruyor!
Yani vatandaşı döveni, işkence yapanı koruyor. Çünkü devlet memuruna inkılapların koruyucusu ve kollayıcısı olarak görüyor. Bu yüzden de memur hakları bugüne kadar daima vatandaşın hukukunun üstünde varolagelmiştir. Ne diyor zamanın CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan Osman Yüksel’e:
“Ulan pis Anadolulu milliyetçilik yapmak sana mı kaldı. Bu memlekete milliyetçilik lazımsa da biz getiririz. Komünizm lazımsa da biz getiririz. Size ne oluyor? Sizin vazifeniz vergi istediğimizde vermek, çocuğunuzu istediğimizde de askere göndermek.”
Ne tuhaftır, gün oldu devran döndü, o pis Anadolulular yeniden iktidara geldiler. Sayın Erdoğan’dan dileğimiz tek parti dönemi hukuksuzluk kalıntılarının bütünüyle temizlenmesi. Polis döverse 1.5 yıl, vatandaş aynı tepkiyi gösterirse 6 yıl. Var mı öyle üç köfte beş kuruşa. Ne zaman “Tamam oldu bu iş diyeceğiz.”