Bir dönem romanı olarak Safahat
2011 yılı Mehmet Akif Yılı olarak kabul edildi diye, Akifle ilgili sadece bu yıl yazı yazılacak diye bir kanun yok. Bu yıl bitse de Akif konusu devamlı işlenecektir. Çünkü Akif Safahatta, bu toplumun 100 yıl önceki ıztıraplarını anlatmasıyla, o geçiş döneminin etkilerinin yaşandığı tüm dönemlerde tekrar tekrar okunacak, tekrar tekrar incelenecektir.
35 yıldan beri Akif konusunda toplantılar ve yayınlar yapılır; biz de dinler ve okuruz. Bu 35 yıl zarfında şunu gördüm ki, Akif konusunda yapılan çalışmalar, her zaman eksik kalmıştır. Meselâ, pek çok çalışmada Akif sadece fikrî yönüyle ele alınmış, onun edebî yönü ihmâl edilmiştir. Oysa Akif, her şeyden önce bir edebî şahsiyettir. Daha çok imanî yönüyle yapılan incelemeler ön plana çıkınca, Akifin edebî yönü geri planda kalmıştır. Hatta bu türdeki çalışmaların çoğu, Cüneyt Issının tespitiyle, Akifin üzerini kapatmıştır.
Akif ile ilgili olarak yapılan bir diğer yanlış da, onu sadece İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitleri ve Bülbül şiirleri açısından görmek olmuştur. Bu şiirler, kamuoyunda, çok yüksek voltajlı ışık etkisi yaparak, Akifin diğer şiirlerini kör bir noktada bırakmıştır. Elbette bu şiirler bu millet ve Akif için çok önemli şiirlerdir ama Akif bu üç şiirden ibaret değildir ki... İlk bakışta bu üç şiirin öne çıkması olumlu bir şeymiş gibi görünse de, bu şiirlere yoğunlaşma, Akifin Safahatının yeteri kadar anlaşılmamasına yol açmaktadır. Bu üç şiirin güçlü etkisinin dışına çıkarak Safahata bakıldığında çok enteresan tespitler yapmak mümkün hâle geliyor.
*
Metinbilim Enstitüsü Derneğinin, Muğlada gerçekleştirdiği Millet Şâiri Mehmet Akif Sempozyumu vesilesiyle, Safahatı bir bütün olarak okuduğumda, Safahatı bir dönem romanı olarak ele almanın mümkün olduğunu gördüm. Bu tespit, alışılmış roman tarifi dışında olduğu için, ilk bakışta buna şaşılacaktır. Fakat şunu unutmayalım, roman türünün tarifi, modernite tarafından standartlaştırılmıştır ve bizler de sorgusuz sualsiz bu standart bilgiyi kabul ederek konuşup yazıyoruz. Akif, dayatılan roman türü dışında bir roman yazmıştır Safahatta. Manzum olması, Shakespearein tiyatro metinlerindeki tercihine benzer.
Akif, döneminin pek çok olayını, kesitçi/parçacı bir anlayışla muhtelif şiirinde işlemiştir. Bunların birbirinden kopuk şiirler olması, bir dönemi yansıtmalarına engel olmaz. Akif, kendi döneminin muhtelif kesitlerini, zihniyetler, şahıslar, mekânlar çerçevesinde dile getirmiştir. Birbiriyle ilgisiz gibi görünen kesitler, 1900-1933 yıları arasına yerleştirildiğinde, Akifin, o dönemi temsil eden olayları şiirleştirdiği görülmektedir. Köse İmamda, Hastada, El-Uksurdada, Berlin Hatıralarında, Mahalle Kahvesinde, Seyfi Babada, Asımda, Süleymaniye ve Fatih Kürsüsündede Akif, zaten bir hikâye anlatmaktadır.
Hz. Muhammedin doğumunun anlatıldığı Bir Gece, Hicran, Secde gibi şiirler, o dönem aydınının telakkilerini yansıtması bakımından, âdetâ tasvirci bir durum hikâyesi gibidir.
Akif, şiirlerinin çoğunda, devrinin tiplerini de ele alır. Zaten vaka zeminli hikâye olan şiirlerin dışında, mesela Fatih Kürsüsünde kısmında, umursamaz, hayata küsmüş, züppe ve sefahate düşkün olmak üzere 4 tipi tasvir eder. Bu tasvir ve tespitler, dönemin insan tiplerini yansıtması bakımından, roman özelliği gösterir.
Safahatın bir roman olarak okunabileceğini söylemek, Akifin şâirliğine halel getirmez. O, romanını şiir tekniği ve diliyle yazan bir şairdir. Bize tuhaf gelen burasıdır ama Akifin edebiyatta yaptığı, şeklî yeniliklerin farkında olunmazsa, bu tuhaf karşılama devam edip gidecektir. Şâyet modernitenin belirlediği tarifler dışına çıkılırsa, Safahatı bir dönem romanı olarak okumak mümkün hale gelecektir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Safahata, üç şiir dışına çıkılarak bakıldığında, Akif karşımıza, yepyeni bir âlem olarak çıkmaktadır. Türk aydınının yapması gereken iş, Akifin üstüne örtülen perdeleri kaldırarak, gerçek Akife ulaşmanın yolunu açmak ve onu günümüz insanı ile buluşturmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.