Başbuğ ne kadar suçlu?
Eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğun tutuklanmasına sevinmeli miyiz?
Kastımız hukukun, adliyenin işine karışmak değil.
Başbuğ, Türkiyenin 1923le oluşturulan sisteminin, sistemi ayakta tutan ideolojisinin belirlediği askerlerden, kumandanlardan, daha da ötesi genelkurmay başkanlarından biri idi.
Türkiye Kurtuluş Savaşını dine dayanarak kazandı. Milli Mücadelenin fikir zemininin ne kadar dini olduğunu bize unutturdular. Fakat tarih unutmaz. Zaferden sonra emperyalist sistemle barış masasına oturuldu. Dünyanın patronları, siz bizi değil şu küçücük Yunanistanı yendiniz dediler.
Türkiye Lozanda galip sıfatıyla bulunmadı.
Lozanda Türkiyenin sınırları şöyle böyle belirlendi. Asıl Türkiyenin gelecekteki yapısı belirlendi. Osmanlının borcunu ödeyen ve fakat mirasını reddeden bir Türkiye planlandı.
Osmanlının siyasi mirasını reddeden Türkiyenin dünyada bir ağırlığı olamazdı. Nitekim olamadı da. Türkiye 1950lere kadar İngiliz siyasetinden hiza tuttu, 1950den sonra Amerikan.
Türkiye içeride buna göre bir ideolojik muhteva oluşturmak zorundaydı. Yeni ideolojik muhteva ister istemez din dışı olacaktı. İslâmı dışlamayan bir Türkiye İslam dünyasının ilgi odağı olmaya devam edebilirdi.
Türkiyenin inkılapları doğrudan dini hedef almıştır.
Din doğrudan yasaklanmadı, dine doğrudan savaş da açılmadı. Ama dine karşı irtica ile mücadele olarak ifade edilen bir mücadele yürütüldü. Türkiyenin bürokratik eliti, batının anti İslam mücadelesini içeride irtica ile mücadele olarak sürdürdü. Karşılığı, batının Türkiyenin bürokratik yönetimini desteklemesi idi.
İrtica ile mücadele başlangıçtan itibaren sivil asker bütün yönetimin işiydi. Seçimler muhafazakâr partiler tarafından kazanıldıkça, sivil kanadın irtica ile mücadelesinde gevşemeler görüldü. Bu gevşeme, iki kesim arasında gerilimlere yol açtı. Bazen darbelerle, darbe olmayan zamanlarda ise, birtakım mekanizmaları kullanarak asker siviller üzerinde baskı oluşturdu. İrtica ile mücadelede askerin öncülüğü siviller tarafından da kabul edilmek zorunda kalındı.
Askeriyenin irtica ile mücadelesi rutin bir haldi. Muhtemelen her yıl planlanan, uygulanan bir irtica ile mücadele formatı vardı. Bu İlker Başbuğla başlamadı. İlker Başbuğ bu rutini kırabilecek feraseti gösteremediği için bugün cezaevinde bulunuyor.
Türkiye 21. Yüzyılda değişen dünya algısı çerçevesinde kendini yeniden konumlandırıyor. Bu konumlandırma, elbette dünyanın güç merkezlerinin tutum alışları dikkate alınarak yapılabilir.
Batı, 20. Yüzyılın başında Türkiyeyi dünyadan tecrid etme siyaseti takip etti. Bu içe kendi siyasetimiz gibi yansıtıldı ve ideolojik kılıflara sarılarak halka benimsetildi.
Bugünün dünyası 20. Yüzyılın dünyası değil. Dolayısıyla, Türkiyeyi dünyadan tecrid eden güçler çeşitli sebeplerle bu siyasetlerinde değişiklik yaptılar. Bu da Türkiyenin önünü açan yeni bir durumdur.
Bu yeni durumu kavrayamayan veya kavramak istemeyen askeri bürokrasi, 20. Yüzyılda batılıların dayattığı ideolojiyi savunmaya ve uygulamaya devam etmek istediler.
Kullanma tarihi geçmiş ilacın ters tesir yapması gibi, miadı dolmuş bir ideolojiyi tatbike kalkışmak da onları zehirledi!
Şimdi garip olan şu: Anayasa ve kanunlar hâlâ ideolojiyi, Atatürkçülüğü emrediyor. İdeoloji ise irtica ile mücadeleyi. Bugün de muhtemelen askeri mektepler aynı katılıkla ideolojik öğretim yapıyorlar ve geleceğin komutanlarını bu çerçevede hazırlıyorlar.
Eski genelkurmay başkanı şartlar değişmese idi, kahraman olacaktı. Şartlar değişti, şimdi cezaevine konuldu. Bu anayasaya ve kanunlara rağmen nasıl bir cezaya çarptırılacak? Orası meşkuk!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.