Ersoy Dede

Ersoy Dede

Hey gidi Abdurrahman Yalçınkaya

Hey gidi Abdurrahman Yalçınkaya

Gelin size bir “İnternet Andıcı Ufuk Turu” attırayım.. İlker Başbuğ tutuklu yargılanmak üzere Silivri Cezaevi’ne kondu. Herkes yazdı-çizdi onun nasıl law silahı için “boru” dediğini ya da irticayla mücadele eylem planı için “kağıt parçası” dediğini.. Peki Başbuğ’un kritik zamanlarda yaptığı kritik görüşmeleri hatırlıyor musunuz?
PAKSÜT – BAŞBUĞ ZİRVESİ
Yeni bir bilgi değil. Hatırlatmak amacıyla yazıyorum.. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, 4 Mart 2008 tarihinde, “özel davetli” olarak, 06 LLU 81 plakalı Mercedes marka araçla, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gider.. Paksüt kapıdan girdiği andan itibaren, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’un talimatıyla güvenlik kameralarında karartma uygulanır. 1 saat 15 dakika süren görüşmede, Paksüt, Kara Kuvvetleri Komutanı ile, Kuzey Irak’a yapılan sınırdışı harekatı (!) görüştüklerine inandırmaya çalışır bizi..
SINIRDIŞI HAREKATI KONUŞMUŞLAR
Peki ya dönem sadece Irak’a bir haftadan az süren ve (demek ki) Anayasa Mahkemesi Bşk.Vk’ni çok ilgilendiren (!) sınırdışı harekatın yapıldığı dönem değil ki.. Aynı zamanda, (Paksüt’ün ilgisini çeker mi bilmem ama) bir hafta önce, başkan vekili olduğu mahkemeye CHP tarafından, başörtüsü ile ilgili düzenlemenin iptali yönünde bir müracaat olmuş, 13 gün sonra ise yine başında bulundukları mahkemeye iktidar partisi hakkında kapatma davası açılacak.. İki önemli davanın masasında bulunduğu bir dönemde Paksüt’ün Kara Kuvvetleri Karargahı’nda ne işi var? Eğer gerçekten sınırdışı harekat görüştüler ise kameralar neden kayıttan çıkarıldı?.. Neden hem buluşup hem de korktunuz?.. Hem yürekli biçimde randevuyu herkesin görebileceği bir mekanda verip, sonra neden saklandınız?.. Devam edelim...
ABDURRAHMAN YALÇINKAYA
Derken Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. İddianame tanzim ederken çeşitli gazetelerde yer alan haberlerin internet çıktılarını da monte etti dosyaya.. O vakit “google davası” ya da “copy-paste iddianame” şeklinde çıkan haberlerin Yalçınkaya’nın aleyhine olduğu zannediliyordu. Oysa o, bu tip haberler sayesinde, dosyasına yerleştirdiği internet sitelerinde yer alan haberlerine meşruiyet kazandırıyordu. Evet.. Aralarında benim de olduğum onlarca gazeteci, google’dan toplama iddianame yazılmış diye eleştirirken bilmeden ekmeğine yağ sürüyorduk Başsavcı’nın. Herkes iddianamenin internetten faydalanılarak kaleme alındığını kanıksayacak ve dolayısıyla haber bile olmayan, kara propaganda amaçlı sitelerden alınmış haberleri ayrıca tartışma konusu yapılmayacaktı. İrtica.org’daki “Apronda Namaz Şov” başlıklı haber gibi.. Sitenin hangi şartlarda kurulduğunu artık biliyoruz. İçindeki haberler de bu kuruluş amacına hizmet etmeye yönelik haberler kuşkusuz. Peki, sitenin kuruluşunda arz edilen “Sayın K.” bu haberlerden habersiz mi?
İLİŞKİ DÜZENİ
Osman Paksüt ile Sayın K., Karargah’ta bir araya geliyorlar, Sayın Başsavcı davayı açıyor, Sayın K.’nın yönetimindeki sitelerden alıntılar yaparak iddianame hazırlıyor. Biz de hâlâ diyoruz ki, “olur mu canım öyle şey?”
SIRADA KİM VAR?
Abdurrahman Yalçınkaya’ya sıranın geldiği öyle açık ki? Herhangi bir istihbarat falan değil benimki. Bilen bilir, öngörüdür yazdıklarım. Eğer sıra gelmemişse Yalçınkaya’ya, Başbuğ’un da içeride olmasının bir anlamı yok. Ancak ben o sitenin haberleri için demeç alınmış bazı isimlerle de, en azından bilgilerine başvurulmak adına görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira haber tek başına bir şey değil. Ama örneğin “apronda namaz şov” başlıklı habere koyduğunuz uzman görüşlerinin bir önemi yok mu? Bir sendikacı, bu haberler ilgili verdiği mülakatta; “Bu görüntüler tesadüfi olamaz. Türkiye’de sinsice yürütülen planlar var. Birileri bir yerlerden aldıkları güçle buna cesaret edebiliyor” şeklinde bir demeç veriyorsa, o sendikacıya da birkaç soru sormak gerekmez mi?.. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi