Salahaddin’in ordusunda er bile olamazdın!
İsmiyle müsemma olmak, kolay değil. Adamın adı “Lâtif”dir, ama ne nârindir, ne de şirin; düpedüz odun! İsmi Zarif’tir, fakat zerafetten bibehre...
Hani adama “adın ne?” demişler o da “Mülayim” demiş ya... Sert olsa ne yazar!
Adam şarkın en sevgili sultanı Salahaddin’in adını taşıyor. Salahaddin kim sen kim!
Salahaddin, Kudüs’ü haçlılardan kurtaran kahraman... Irken Kürt. Muhtemelen Kürt bir baba ve bir Türk anadan olma. Çünkü diğer kardeşlerinin adları bugün bizim koymaktan ictinab edeceğimiz türden: “Şarkın en sevgili Sultanı” Salahaddin’in ağabeyinin adı Turanşah, kardeşlerinin ise Tuğtekin ve Böri. Ailede çok sayıda Türkçe isimli kadın var!
Salahaddin, babası ile birlikte Selçuklu Devleti’nin kolu ve devamı mahiyetindeki Atabeylerden Zengilerin hizmetinde bulunmuşlar, Suriye’deki başarılarından sonra Salahaddin, bir komutanı olduğu Nureddin Zengî tarafından Mısır’da görevlendirilmiş. Salahaddin, Mısır’da Şiî Fatimî idaresine son vermiş, bağlı olduğu hükümdarı Nureddin ölünce onun 11 yaşındaki oğluna tâbi olmuştur. Daha sonra zamanın halifesi de onun Nureddin Zengi’nin varisi olduğunu tasdik etmiştir. Böylece Eyyübî Devleti, Selçuklu Atabeyliği olan Zengi Devleti’nin devamı olmuştur.
Burada ırk ile kültürün farklılaşması gündeme gelmektedir. Salahaddin, ırkına yönelik bir tutum içinde olsa idi, ne devleti olurdu ve ne de İslâm kahramanı olarak “şarkın en sevgili sultanı” sıfatını kazanabilirdi!
Salahaddin Türkçe biliyordu. Bazı tarihçilere göre, ilk Eyyübiler bu arada Salahaddin de “Türkleşmiş”ler ve hâkim oldukları ülkelerde Selçuklu idare tarzını uygulamışlardır. Mısır’da kökleştikten sonra da “araplaşmış”lardır. İlk Eyyübî yöneticileri Türkçe bilirken, daha sonrakilerin tamamen Arapça’ya meylettikleri anlaşılıyor. Selahaddin’in ordusunda askerlerin çoğunluğunun Türk (Oğuz) olduğu ve Eyyübilerin Salahaddin’in devrinde “Türk devleti” olarak kabul edildiği kaynaklarda yer alıyor.
Peki, gelelim Gazze Filistin Hükümeti’nin Başbakanı İsmail Haniye’nin BDP’yi ziyareti sırasında “eş başkan” Selahattin Demirtaş’a söylediklerine: “Kudüs yeni Selahaddin’ini bekliyor!”
Burada anlaşılmayacak bir şey yok: Haniye, zamanın “Salahaddin” adını taşıyan etnikçi siyasetçisine doğru istikameti gösteriyor. “Dar etnikçiliği kır, geniş ufuklu ol ki büyük Salahaddin’in ismine lâyık olabilesin” diyor.
Tabiî, sözde Selahaddin için bu zor! O katır gözlüklerini çıkarıp dünyayı bütün olarak görmesi mümkün değil. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in Kürtçe eğitime karşı beyanına sinirlenmiş, “onun bizim için bir onbaşıdan farkı yok!” demiş.
Taklidin her çeşidi kötü, bu bir daha anlaşıldı. Biz vakti zamanında bazı generallerin onbaşı bile olamayacaklarını beyan etmiştik de, 312’si hakkımızda dava açmıştı.
Dikkat edilirse, biz o generallere rütbe vermedik. Çünkü rütbe yetkili merciler tarafından verilir. Selahaddin “onbaşı” diyerek mevcut genelkurmay başkanını küçümsediğini ifade etmek istemiş.
Türkiye’da ana dilde eğitim tartışılıyor. Böyle bir hakkı savunanlar da nasıl uygulanacağı hususunda net değiller. Konuyla ilgili her türlü fikir herkes tarafından ifade edilebilir. Bu konunun lehinde olanların general, olmayanların onbaşı olacağı ancak hamakat erbabının fikir düzeyini gösterir.
Şahsen, ana dilden eğitime karşı değilim. İsteğe bağlı olarak verilmesi mümkün olabilir. Fakat, Türkiye’de ikinci resmi dili, zorunlu Kürtçe’yi bilhassa Kürtler için doğru bulmuyorum. Çünkü, Kürtçe yazılı-basılı kaynaklar yeterince yok. Bu Kürt çocuklarının Kürtçe’ye hapsedilmesi anlamına gelir. Kürtler, Irak’ta ve Suriye’de Arapça; İran’da Farsça, öğretim görüyorlar. Kuzey Irak’da bile bu böyle!
Kendi dillerini unutmamaları, sözlü ve yazılı olarak kullanmaları tabii hakları. Fakat, dünyaya açılmak için başka dillere ihtiyaçları var. Ya İngilizce veya Fransızca ile dünyaya açılacaklar, ya da bulundukları ülkelerin yerleşik dilleri ile.
Bazı eski İngiliz ve Fransız sömürgelerinde sömürgecilerin dilleri ile birlikte mahalli diller resmi dil olarak dolaşımda oluyor.
Velhasıl, bütün bunlar üzerinde yeterince düşünmeden ve bilhassa etniklik prangasını kırmadan sağa sola saldırmak, şu anda vazife başında olan bir şahsı “onbaşı” diye küçümsemek, ancak onbaşı, hatta nefer bile olamayacak seviyesizlikte bir tutumdur.
Sözde “Selahaddin” gerçek Salahaddin’in ordusunda onbaşı olabilir miydi?
Onun o orduda asla yeri olmazdı ama, belki karşı tarafta yüksek bir rütbe alabilirdi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.