Rahmetli Necdet Aköz’ün dili
Güzel ahlaklı insandı. Allah, mekanını cennet eylesin. 1970’de Milli Nizam Partisi’ni kurduk. G. Bşk. Yrd. Teşkilat Başkanı ve İstanbul İl Başkanı idim.
Meşhur namı, “Pantoloncu Necdet”, Üsküdar’da ilk tanıştığımız kimselerdendi. “Galu bela”daki iman kardeşliğimize, 40 yılı aşan bir dostluk ekledik.
Mehmet Akif’i hatırlatırdı bana. Ankara’da da böyle bir Marangoz Mustafa Mamati kardeşimiz vardı. Şair değillerdi. Kürsüye de çıkmazlardı. Hak yolda gayret, fedakarlık, edep ve ihlaslarıyla hatiptiler. Dikkat çekmek için akıl almaz gariplik yapan bazı politikacılara rağmen gösterişsiz, gurursuz, tevazu yüklü hallerini konuştururlardı. Sanki Akif!
Akif, İstiklal Marşı’nı yazıyor. Onun üstüne bir marş yok. Dünyada yok. O kadar yok ki, Maarif vekili Hamdullah Suphi, daha kürsüde okunurken meclis kaynıyor. Tekrar, tekrar okunuyor. Ve yarışmaya gelen yüzlerce marştan hiç birini okumaya gerek kalmıyor. O kadar muhteşem! Bunun üzerinde bir güzellik olur mu? Akif’imiz olmasa, düşünülemezdi bile. Baytar arkadaşının paltosuyla meclise gelen Akif, bu eşsiz başarıyı, eşsiz güzelliklerle taçlandırdı. O zaman devlet bütçesi 100 milyon değildi. Marş için konan ödül 500 Lira. Almadı ve konuşturmadı. Alkışlanmamak için kürsüye çıkmadı. O sahnenin eşsizliğini 40 yıl sonra Hamdullah Suphi beyin eksilmemiş heyecanından dinledim.
Necdet Aköz kardeşim de, milletin manevi değerlerini, ahlakını yeniden ayağa kaldırmak, sağlığına kavuşturmak için gayret, hizmet ve fedakarlıkta ne kadar üst derecelerde ise, o derece öne çıkmama, hizmetlerini az görmekte de adeta bir Akif’ti. Sanki Akif’in, “Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir” şiirini hayatıyla okumak için öne atılmazdı. Ama İlahiyat Fakültesi Camisi, zaman darlığı ve hava muhalefetine rağmen O’na dua için doldu taştı.
Nice insan var ki, makam ve imkanlarına rağmen, hayırla anılacak tek değerleri yoktur. Onları, “zalim” sözü anlatmaya yeter. Akif’ler, Aköz’ler, Mamati’ler bir yazıya değil kitaplara sığmaz. Bunlar, hizmetlerini az görerek, “Ben böyle yatıp durmayacaktım dili bağlı; -İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım. Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak; ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım” feryadını yürekten okuyanlardır. İnsanlık onları bilir ve onlara gönüllerde taht kurarlar.
Bir de, “Bin sene yaşayacağız” diyenler, makam, servet ve kaba gücün meczubu, patlayan baraj gibi yıkıcılıktan başka değeri kalmayanlar, ebediyet zannettikleri güç ve heykellerinin nasıl yıkıldığını görürler de anlamazlar. Prof. Annenin katili, hukuklu kızı olur. Başarılı genç, sevgilisini boğazlar.
İnsani değerde görüntü ile gerçeğin bu derece zıtlaşması nasıl oluyor?
İnançsızlık fanilik, dağınıklık; İman, Kur’an ahlakı ölümsüzlük, vahdettir. Onun için Müslümanlar, gönülden irtibatlıdır. Başarı farkları dışında, aynı değerleri yaşarlar, bütündürler. Çıkarlarına göre yol arayanlar, çıkarlarıyla yalnız kalırlar. Çıkar dışında bir gönül bağı bulamazlar.
Sigara, zor bırakılıyor. Alkoliğe iki yıl tıbbi tedavi gerek. Yeni Müslüman olan kimse, bütün kötü alışkanlıklarını o anda terk ediyor. ABD Başkanı Obama, kardeşi için, “Roy Müslüman oldu. Alkol ve bütün kötülüklerini terk etti” diyor. Bu, rahmet ve hidayettir. Kur’an ahlakı, vahdet ve saadetin tek yoludur.
İnsana hayattan üstün değeri sunan yalnız İslam’dır. Hayattan üstün değere erişememek, fikren çıkar batağında kaybolmaktır. Onun içindir ki Mehmet Akif’imiz, “Mezara heykele ait bütün bu velveleler; -Bekan için mi, hakikat meramın buysa heder. –Evet herkesin hakkıdır beka emeli; -Fakat bu hakkı ne taştan, ne leşten beklemeli” der.
Önden gidenlerimize rahmet, kalanlarımıza İslam ahlakıyla uzun ömür ve hayırlı hizmetler nasibini Allah’tan niyaz ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.