Uslu çocuk olmak!..
Ya işte böyle. Uslu çocuklar olmamız isteniyor. Uslu çocuklar olursak eğer, memleketimizin eşit insanları olarak hayatımızı sürdürebilme şansımızın hâlâ mevcut olduğu, vurgulanarak...
Tabii, başlangıç olarak şu eşitlik meselesini fazla önemsememek ve bazılarının daha eşit olmasına kafamızı takmamak kaydıyla.
Malum, ‘sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış bir kitle’ olduğumuza dair sözlerin, gerektiğinden hayli fazla ciddiye alınması gibisinden bazı durumlar sözkonusu ve bu da kendilerini sahiplerimiz zannedenlerin, canlarını fena halde sıkıyor.
Bu memleketin gerçek sahipleri olduklarını zanneden ‘bir avuç’ azınlık, her ne derlerse, Milletçe onu yapmamız gerektiğini düşünüyorlar. Siz de kendinizi eşit bir vatandaş olarak kabul ediyor ve ‘madem ki eşitiz, o halde onların söylediklerini kabul etmeme gerek yok’ gibisinden, tuhaf(!) düşüncelere kapılıyorsunuz...
Uslu çocuk olabilme gereklerinin en önemlilerinden birisini ihlal etmiş olduğunuzun farkında bile olmadan...
Olacak şey mi şimdi bu?..
Mesele sadece bundan ibaret değil tabii. Mesele derin.
Uslu çocuk sayılmanın temel şartlarından birisi de, gayri hukuki hatta gayri adil olduğunu düşündüğünüz bazı hususlarda, ses çıkarmamayı öğrenmek. Yanılır da, Anayasa ve kanunlara uymadığını düşündüğünüz bazı hususlarla alakalı olarak, ‘nasıl oluyor da böyle oluyor?’ sorusunu dillendirirseniz, doğduğunuza bile pişman olma ihtimaliniz sözkonusu. çünkü karşınıza çıkacak koro ortalığı öyle bir velveleye verir ki, aklınız şaşar.
Hukuki olmadığı halde, eğitim kurumları başta olmak üzere bütün kamusal alanlarda uygulanmakta olan başörtüsü yasağına, bütün bir Millet olarak katlanmamız; bırakın itiraz etmeyi, sesimizi bile çıkarmamamız, uslu olmanın önemli şartlarından.
Bu kadarla kalınmayacağı da malum. Biliyorsunuz, yasak şişede durduğu gibi durmaz. Sürekli olarak alan kazanmak için uğraşır. Buradan, yasakçıların bizimle, yani Milletimizle işleri bittiğinde, kendi aralarında bazı düzenlemeler için kolları sıvayacakları anlamını çıkarabilirsiniz, beis yoktur.
Unutmayın, 90’lı yılların sonunda, başörtülülerin üniversiteye alınmaması işini halleden İstanbul üniversitesi yönetimi, akademisyenlerin kıyafetlerinin rengi ve biçimi ile yakından ilgilenmeye başlamıştı. Bu hususta epey neşeli gelişmeler olacaktı belki. Ama yönetim ömürleri kafi gelmedi...
Dolayısıyla, nasıl sağlayabileceklerini henüz bilmiyoruz ama varlıklarından rahatsız olma ihtimalleri bulunan insanların hava sahasına ya da kıta sahanlığına, başörtülülerin girmemesi için, çeşitli formüller geliştirilmesi ihtimali, oldukça yüksek görünüyor.
Bunu temin edebilmek için, artık şehirlerin belli bölgelerine duvarlar mı inşa ettirirler yoksa hendekler mi kazdırırlar, bilemeyiz.
Yani dememiz o ki, böylesi bir ihtimale karşı da, hazırlıklı bulunmak ve bir şekilde bize duyurulacak yeni taleplere tam bir uyum sağlayabilmek için tedbirler almak durumundayız.
Malum, uslu çocuk olabilmek kolay değil...
İşin şakası bir yana. Hakim çevreler, Yasama ve Yürütme’nin köşeye sıkıştırılıp, yetkilerinin elinden alınması olarak izah edilebilecek son gelişmeler sebebiyle, zafer sarhoşu gibi. Bu ülke insanının değerlerini feda etmemek için, tarih boyunca nelere katlanabildiğini unutmuş gözükecek kadar hem de... Demokrasi ve Hukuk Devleti’nin ciddi şekilde yara aldığı bir vasatta bulunuyoruz. Birileri de, bütün bunların, güya ‘laiklik’ ya da ‘hayat tarzlarını korumak’ adına yapıldığını zannediyor ve ‘bir dakika, bir yanlışlık var’ deyip, makul olanı talep etmeyi düşünmek yerine, sadece izliyorlar. ‘Uslu çocuk olmaları’ talebinin, bir gün mutlaka kendilerine de yöneleceğini, unutarak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.