Pakistanın parçalanma korkusu
Pakistan tarih sahnesinde yerini almaya başladığı sıralarda Filistinde de siyonist İsrail devleti kuruluyordu. İsrailin kurulması Müslümanlar arasında büyük öfke ve teessür meydana getirirken Pakistanın kurulması ise taze bir heyecan oluşturuyordu.
Hindistanın parçalanması, İngilizlerin buradaki rolü, bu parçalanmanın Hint Müslümanlarına faydaları, Pakistanın kurucu kadrolarının bir kısmının seküler olması tartışılabilir elbette. Ancak Pakistanın İslâmî esaslara göre inşa edilmesi o günlerin önemli gelişmesiydi.
Pakistan 1947 yılında kurulduğunda, bugün bir fedaral bölge olan Belucistan 8 ay boyunca bağımsız devlet statüsünde devam etmiş, sonra yeni devletin İslâmî esaslara göre şekillendirilmesi nedeniyle bölgeyi yöneten kabile reisleri Pakistana ilhak kararı almıştı.
Büyük umutlarla kuruldu kısacası. Sonra İslâmîleşme sürecinde problemler yaşanmaya, seküler güçler ülke yönetiminde belirgin olmaya başladı. Bazı bölgelerde şiddetli milliyetçi ayaklanmalar oluştu ve bunun sonucu olarak 1971 yılında ülke ikiye bölündü. Doğu Pakistan ayrılarak tarihte Bangladeş diye yerini aldı. Milyonlarca insanın kanı pahasına. Bu iki devlet hâlâ bunun bedelini ödemektedir.
Şimdilerde ise Belucistan eyaleti her gün daha fazla güç kazanan ayrılıkçı sivil ve silahlı ayaklanmalara sahne oluyor. Neredeyse bütün kabileler merkezî hükümete karşı tavır almış durumda. İslâmın biraraya getirdiği Beluç ve diğer Müslüman halklar İslâmın zayıflatılması, fedaral düzeyde ulusalcılığın güç kazanmasıyla birbirinden ayrışıyor. Ulus devletlerin pörsüdüğü bir dönemde bunlar ulusallaşma kavgası veriyorlar.
Beluç, Peştun, Muhacirler gibi sadece etnik temelli bir ayrışma değil yaşanan. Maalesef mezhep temelli; Sünnî-Şiî, meşrep temelli; Diyobendi-Bralvî, siyasi temelli; devlet ve Muttahida Quami Movement (MQM) Milli Birlik Partisi (Hint alt kıtasının Pakistan ve Hindistan diye ayrılmasıyla Pakistana göç etmek zorunda kalan Hint Müslümanlarının oluşturduğu seküler parti) çatışması, devlet ve Taliban çatışması.. Her biri Pakistanda istikrarı bozan birer büyük sorun..
Nükleer silahlara sahip Pakistan çok dilli, çok kültürlü ve çok etnikli yapısını birarada tutmakta zorlanıyor bugün. Bir taraftan Hindistanın kendisini doğal parçası gördüğü ve bir gün ilhak etmeyi düşlediği gerçeği, bir taraftan küresel hegemonların el koymaya çalıştıkları nükleer silahlar, bir diğer taraftan da siyasi, dinî ve etnik temelli nedenlerle içten kaynayan toplumsal yapı; asker cenahını, siyasileri ve en önemlisi Pakistan sokaklarını korkutmaktadır.
ABDnin Usame Bin Ladini sözde egemen bir ülke topraklarında düzenlediği operasyonla yargısız infaz etmesi ve İslâmî örfe meydan okuyarak bedenini okyanusa atması, bunda sivil hükümetin işbirliğinin ortaya çıkması ve sonrasında askerî darbeyi önlemek için başta Cumhurbaşkanı Zerdari olmak üzere hükümetin nükleer silahlar meselesinde ABDye taviz verdiğinin açığa çıkması... Bütün bunlar parçalanma korkusunu büyüten unsurlar.
Bu nedenle bütün bu sorunlara el koyacak ve ihtilafları demir yumrukla bastıracak, nükleer silahları dış güçlere karşı koruyacak askerî bir yönetim talebi taraftar bulmaya başlamış gözüküyor. Hâlbuki bu ülke askerî darbelerden çok çekti, hem de tam 34 yıl.
Büyük hayâllerle ve büyük bedellerle biraraya gelerek Pakistanı kuran halklar ilk bölünme travmasını 1971 yılında yaşamıştı. İkinci bir bölünmeyi yaşamak korkusu ise askerî yönetim girişimlerini meşrulaştırıyor. Bizce, şimdi tartışılması gereken husus; yeni bir vesayet sisteminin parçalanmayı daha fazla hızlandırması ihtimalidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.