Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Ben Hrant değilim!...

Ben Hrant değilim!...

Baştan söyleyeyim... Ben Hrant falan değilim. Elbette Ermeni de değilim... Ne olduğum da önemli değildir... Yer kürede yaşayan bir insanım. “Hrant” ve “Ermeni” olmaya ihtiyaç da hissetmiyorum. Kendimi Hrant veya Ermenilerle özdeşleştirip “etnik empati” yapma kolaycılığına kaçmadan, bu cinayete şiddetle muhalif olduğumu ve kınadığımı söyleyebilmeliyim. Ve söylüyorum da...

Bu tür cinayetlerin acısını, “Hrant” veya “Ermeni” olmadan, yüreğimde hissedemez miyim yani?... Kendim olarak bu cinayeti tel’in edemez miyim?... Bir Türk, bu cinayetin acısını yüreğinde hissedemez mi, kınayamaz mı ve hesap sorulmasını isteyemez mi? Türkler taş yürekli mi yani?...

Bu acıya ortak olmak ve kınamak için, taa baştan “Hrant” veya “Ermeni” olmak dayatılmasaydı, toplumun tamamı “etnik empati” yapmaya gerek bile duymadan direncini gösterebilirdi ama buna fırsat verilmedi... En baştan “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeniyiz.” denince, dayatılan “etnik empati” psikolojisi, tabii olarak bir toplumsal irkilme yarattı. Ayrıca, tel’inlerde etnik vurgu yapmak, Türkiye’deki etnik ayrışmaya çanak tutma amacına hizmet etmektedir. Bugüne kadar pek çok Türk, Kürt, Çerkes, Laz, Boşnak katledildi bu ülkede, onlarda vurgulanmayan etnik kökenin, Dink cinayetinde öne çıkarılması, masum bir kozmopolitizm değildir.

*

Hrant Dink’in katledilmesindeki acıyı, yüreğimde hissetmiş bir insanım. Önce insan olduğu için, ikinci olarak da vurulduğunda, fotoğrafa yansıyan tabanı delik ayakkabı için.

Bizim medeniyetimiz, insanının ayakkabısının tabanının delik olmasına tahammül edemez. Biz, tehdidin geldiğini bile bile, bir insanımızın canını koruyamadık. Böyle bir tehdit, dün Hrant Dink’e yapılmışsa, yarın bana, sana yapılacak demektir. Burada önemli olan, kim olursa olsun, birisinin tehdit edilmesi ve ardından katledilmesidir. Biz, göstere göstere gelen bir ölümü bile engelleyemiyorsak, sinsice yaklaşan ölüm için hiçbir şey yapamayız demektir. Dink davası, Türkiye için “sinsi pusular”dan kurtulmak için iyi bir fırsattı ama beceremedik.

*

Cümlenin önüne-ardına da baksanız; metnin tamamını da okusanız, “Türk’ten boşalacak zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.” cümlesi, masum bir cümle değildir. Maksadını aşan bu cümlede, bir ifade zaafının olduğunu, Dink kendisi de söylüyordu zaten.

Mecazen de olsa, bir milletin kanının “zehir”li mi, “zehirsiz” mi olacağına kimse karar veremez. “Falanca etnik yapı iyi, filanca etnik yapı kötüdür” denemez.

Hrant Dink de maksadını aşan ve ifade zaafı olan bir cümle kullanmış ve hesabını yargıya vermiştir. Bundan ötesi yok... Kimse kendisini yargıdan üstün görmemelidir. Haa... Yargı seni tatmin etmiyorsa, sen de, muhalif olduğun kişinin yöntemini kullanırsın. O kalem kullanıyorsa, sen de kalem kullanırsın. Hem Türk milletinin kanı, gelip geçmiş milyarlarca insandan birinin veya bir kaçının demesiyle “zehirli” olmaz.

*

Dink davasında, ülke olarak tarihî bir fırsat kaçırdık... Çetenin kuyruğu elimize geçmişti. Çete, tıpkı kertenkele gibi, kuyruğunu bırakıp kaçtı... 5 yıl önce ölen Hrant Dink, bir defa daha öldü ama sinsice pusu kuran çeteleri bulmaya yol açılmadığı için, toplumsal bir yara aldık.

*

“Hrant” ve “Ermeni” olmaya gerek kalmadan, bir “Türk” ve “Nâmık” olarak, bu cinayetten dolayı, yürek yangınım dinmedi...






Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi