Affetmek zayıflık değildir
Ölçülerin değiştiği, kavramların içinin boşaldığı bir vasatta sâbit olduğuna inandığımız erdem değerleri de algı dünyamızda anlam kaymasına maruz kalabiliyor. Böyle olunca da anlamı tahrif olmuş mefhumların hayatımıza yansıması da yozlaşmış pratikler oluyor.
Bunun izini, Müslüman varlık tasavvurunda büyük bir erdem kabul edilen affetmek üzerinden sürebiliriz.
Affetme kıvamına sahip olmak ve affedebilmek dinî literatürümüzde, bunun şekillendirdiği algı dünyamızda güçlü olmayı ifade ederken, bugün algı dünyasını seküler araçların belirlediği insanlarda bir zayıflık işareti olarak telakki edilebilmektedir.
Bu zeminde güçlü olan insan affetmeyen, bedel ödeten kişidir. Her kimden gelirse gelsin bedelini ödettiğin ölçüde varsın, o ölçüde güçlüsün, saygınsın! anlayışı hâkimdir.
Aile içi, kurum içi, sosyal hayatta, farklı etnik kimlikler arasında, bedel ödetmek güçlü ve saygın olmanın gereği kabul ediliyor. Böyle olunca da birbirine bedel ödetmek peşinde koşan insanların bir arada yaşama iradeleri zayıflamakta, kırılan ilişkileri tashih etmek zorlaşmaktadır.
Boşanma oranlarının hızla arttığını söylüyor bütün istatistikler; uzmanlar da buna farklı perspektiflerden birçok sebeb sıralıyor. Ama yapılan hataları affedememenin oynadığı rol ise özel bir ihtimamı gerektirmektedir. Affedip de iradesiz, gurursuz ve dolayısıyla zavallı bir konuma düşmek istemeyen mağdurlar, bunun bedelini yuvalarını yıkarak ödeyebiliyorlar.
Bu hatalı algı küçükten büyüğe, bireyden topluma ve devlete varana kadar bünyemize sirayet etmiş bulunmaktadır.
Meselâ gücün en örgütlü yapısı olan devlet mekanizmasını ele alalım. Devlet affeder mi? Devlet affetmekte seçici davranır mı?
Devleti yöneten insanlar yukarıda dillendirdiğimiz mantıkla malûl ise devlet refleksleri de buna paralel işleyecek, affetmeyecek, affettiğinde ise seçici davranacaktır.
İktidar sahibi devlet kendisine karşı işlenmemiş suçları sahip olduğu gücün baştan çıkarıcı etkisinde hakkı olmadan affedebilmektedir, güç ona bu hakkı verir ve bu onun gücünü pekiştirir vehmiyle. Zaman zaman hükümetlerin çıkardığı genel aflar, devletin, devlete karşı işlenmemiş suçlarda nasıl cömert davrandığını gösterir bize.
Aynı devlet, yine bu güç algısının esiri olduğundan kendisine karşı işlenmiş suçları ise bağışlamamaktadır, çünkü bunu ihtişamlı gücüne düşmüş bir leke olarak algılamaktadır. Bu tarz bir devlet yaklaşımını örnek alan toplum bireyleri bundan menfî etkilenmeyecek midir? Oysa medeniyet tecrübemizin erdemli saydığı affetmek başkalarının affetmek hakkını gasbederek yapılan değil, bizzat sana karşı yapılan ve karşılığını vermeye muktedir olduğun hata ve suçları affedebilmektir.
Âdaletin yerini bulması elbette önemlidir. Sanıldığı gibi de affetmek âdalete aykırı değildir. Aksine affetmek âdalet duygularını zedelemediği gibi âdil birey ve toplumların oluşmasına katkı da sağlamaktadır.
İnsan nisyanla ve hatayla malûldür. Onun için beşer şaşar demiş tarih tecrübemiz. Kendisini tashih edecek fırsatlara muhtaçtır. İslâm öncesi câhiliye toplumu kötülüğü kötülükle karşılamak gibi bir uygulamaya sahipti. Affetmeyi zayıflık ve acz işareti saydığından cezalandırma yolunu seçerdi genelde. Bu da birbirine öfke besleyen ve intikam peşinde koşan insanları çoğaltırdı.
Bu hastalıklı duruma Kuran-ı Kerim ve Efendimiz(sas)in nebevî irşadları müdahale etmiş, yanlış algıyı tashih ederek, inananları affetmeye davet etmişti.
Devam edeceğiz inşaAllah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.