Milli mücadelede dindarlar ve din adamları
Milli mücadeleyi bir kesime mal etmek için yoğun bir çaba var.
Hani neredeyse, millet mücadele etmedi, biz üç beş kişi vatanı kurtardık diyecekler.
Bunun anlamı, vatanı biz kurtardık, bu ülke ilelebet bize borçludur demek. Borcun nasıl ödeneceğini ise anlatmaya gerek yok. Onlar vatanın sahibi, biz de onlara ömür boyu minnet borcu içinde olan teba olacağız.
Dindarların, din adamlarının milli mücadeleye karşı çıktıkları büyük bir yalandır. Mücadelenin sadece bir kesim tarafından verildiği de tamamen sanal bir kurgudur. İktidarlarını meşrulaştırmak isteyen çevreler böyle bir tarih inşa etmeye çalışmışlardır.
Milli mücadeleye din adamlarının karşı çıktıklarına dair iddia bugünün bir stratejisidir. Dindarları, milliyetçileri, muhafazakarları bu yolla iktidarın uzağında tutmaya çalışmışlardır.
Türkiye’nin inanç haritası aşağı yukarı bellidir. Milli mücadelede hangi illerin ne kadar şehit verdiklerine bakarak dindar veya muhafazakarların bu mücadeleye ne kadar katkı verdikleri kolaylıkla anlaşılabilir. Bir iki ilin dışında tüm Türkiye şehit vermiştir. Milli mücadele bir sınıfın, bir zümrenin mücadelesi değil, bir milletin mücadelesidir.
Din adamlarının milli mücadeledeki rolünü anlamak için müdafaa-i hukuk cemiyetlerinin yapısına bakmak kafidir. Taha Akyol, ‘Ama Hangi Atatürk’ isimli kitabında, Müdafaa-i hukuk cemiyetinin programının “Bismillahirrahmanirrahim” diye başlayıp çok kuvvetli bir İslami içeriğe sahip olduğunu, 47 Müdafaa-i hukuk cemiyetinde, 84 din adamının görev yaptığını, 17 sinin başkan olduğunu söylüyor. Güneydoğu’da 16 il veya ilçe müftüsünün milli cemiyetlerde başkan veya üye olarak yer aldığını, birinci mecliste de resmi bir dini görevi olmamakla beraber Şeyh unvanına sahip 16 kişinin üye olduğunu belirtiyor.
Denizli’de müftü Ahmet Hulusi efendi’nin, K.Maraş’ta Sütçü İmam’ın, Ankara’da Müftü Rıfat Börekçi’nin, Erzurum’da Hoca Raif Efendi’nin himmet ve gayretleri anlaşılmadan, milli mücadele anlaşılamaz…
Milli mücadeleyi yürüten kadroların kahir ekseriyeti din ve milliyet gayretiyle hareket eden kadrolardır. Sonraki rahatsızlıklar bu kadroların tasfiye edilerek yerlerine, mücadelede emeği geçmemiş kadroların ikame edilmesi yüzünden çıkmıştır. Atatürk’ün başlangıçta dini değerlere vurgu yapıp, maneviyatı öne çıkarması, dayandığı kadronun yapısıyla alakalıdır. Din, milli mücadelenin motoru olmuştur. Meclisin dua ve tazarrularla açılması, Hacı Bayram Veli türbesinin ziyaret edilmesi gibi sembolik anlamı büyük ritüeller, milli mücadelenin dayandığı toplumsal temel yüzündendir.
Bu gerçeği, İstanbul’da verilen fetvayı bahane ederek, çarpıtmaya çalışmak dine de, tarihe de, milli mücadeleye de hakarettir. Unutulmamalıdır ki, O fetvayı çürüterek etkisiz hale getiren de bir başka fetva’dır.
Milli mücadele bir milletin mücadelesidir.
Sonradan mahiyet değiştirmiş olması bu gerçeği değiştirmez. Dolayısıyla dindarları dışlamak için uydurma bir tarih inşa ederek, kirli bir iktidarın devamına çalışmak sağlıklı bir yol değildir.
Toplumun bir kesimini tarihten dışlamak,o ülkenin bütünlüğüne kast etmektir.