Maya
Hicri onuncu yılda Sevgili Peygamberimizle -sallallahü aleyhi ve sellem- Mariye validemizin -radıyallahü anha- evladı İbrahim vefat etti. İbrahim -radıyallahü anh- henüz bir buçuk yaşını doldurmamıştı. Peygamberler Peygamberi, can çekişmekte olan ciğer pâresi evladını kucaklarına aldılar. Kendilerine refakat eden Hazreti Abdurrahman -radıyallahü anh- fark etti ki mübarek gözlerinden yaşlar akmakta.
Sormalı mıydı?
Evet sormalıydı?
İslamın gonca hayatı, onların sualleriyle açıla açıla emsalsiz renge ve dayanılmaz kokuya durdu...
-Yâ Resulallah! Siz de mi ağlamaktasınız? Halbuki zâtı âlileri, ahaliyi bundan yasaklamıştınız?
Buyurdular ki...
-Ağlamam, merhametimdendir! Ben, merhameti değil, vaveylayı men ettim. Ölen kimsede olmayan birtakım hasletler sıralayarak bağırıp-çağırmayı yasakladım... Bazı kimseler, bir nimete kavuşunca da bir musibete uğrayınca da bağırıp çağırmaktalar. Nimete kavuşulunca yapılan taşkınlıktan, bir felaket halinde ise feryat ederek üst-baş yırtmaktan ve her iki halde de herkesi, şeytana uymaktan alıkoydum. Gözyaşlarım, acımamın eseridir, unutmayınız ki merhamet etmeyene merhamet edilmez...
Ve rahmet ve şefkat Peygamberi, göz pınarları dolu dolu buyurdular:
-Göz ağlar, kalb sızlar! Buna rağmen biz, Allahü teâlanın rızası dışında bir şey konuşmayız. Ey İbrahim!.. Ey evlâdım! Ey süt kuzusu, ayrılığın, sanki içimizi yakan kor ateştir.
Sonra da mübarek başlarını kaldırıp karşı dağa baktılar:
-Ey dağ! Üzüntüm, sende olsaydı çekemeyip yıkılırdın!
Cennetül Bakiye defin yapılacaktı. Fadl bin Abbas ve Üsame bin Zeyd kabre indiler. Peygamberimiz ve Abbas bin Abdülmuttalib -radıyallahü anhüm ecmain- kabrin yakınına oturmuşlardı.
Ruh iklimi, zenginlerin en zengini, zarifler zarifi Ulül azm Peygamber, bu esnada kabrin duvar kerpiçlerinden/toprak tuğlasından ikisi arasında bir açıklık görünce oraya bir kerpiç koyup düzelterek şöyle buyurdular:
-Yaptığınız iş, içinize sinsin! Böylece iç sıkıntısından huzura kavuşursunuz. Bu bozukluğun kalmasının veya telafisinin ölüye fayda yahut ziyanı yoktur. Ancak nizam, bir yerin derli-toplu olması, görenlerin gözüne ve gönlüne ferahlık verir...
İşte, estetik ölçü...
İşte, İslâmın, Müslümanın zevk ve estetik hassasiyeti.
İşte, Şam-ı Şerifte Emevî Camiînin,
İşte Endülüste El Hamra Sarayının,
İşte İstanbulda Topkapı Sarayının,
İşte Harputta Sârâ Hatun Camiînin,
İşte Edirnede Selimiye Camiînin...
Budapeşte, Belgrad, Kosova, Üsküp, Gümülcine, Bahçesaray, Bursa, Konya, Amasya, Erzurum, Bakü, Tebriz, Bağdat, Semerkand, Urumçi, Kahire ve Fastaki her sebil, kervansaray, han, hamam, türbe, cami ve mimarinin, her hüsn-ü hattın, her ebrunun, her mısraın, her çininin güzelliğindeki maya, sır, hikmet ve aşk!!!.
Ne ki güzel, Ondan güzel.
Güzel bakan, çirkinliğe razı olamaz.
Hüner, güzel bakmakta.
Allah, güzeldir güzeli sever.
H
(Bu yazı, sizlere Cuma hediyesi niyetiyle Sevgili Peygamberim kitabı 17. Cildden kısaltılarak iktibas edilmiştir.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.