Ölmemiş Vicdanlara Sesleniyorlar
5 Mart Pazartesi günü İstanbul'da Ali Emiri Kültür Merkezi'nde, Sadakat Türk Arap İlişkileri Merkezi adlı yeni bir kuruluşun açılış merasiminde yapılan konuşmalarda Arap baharıyla birlikte başlayan yeni dönemde İslâm coğrafyasında sınırların aşılması ve ilişkilerin geliştirilmesi konusunda muhtelif hususlara temas edildi. Ancak beni ve belki de katılımcıların genelini en çok etkileyen, İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın konuşmasıydı.
Yıldırım'ın üzerinde durduğu husus Suriye'ydi. Baas diktasının gerçekleştirdiği korkunç katliamlar, sergilediği vahşet yüzünden Humus'un sokakları ceset kokmaya başlamışken siz katıldığınız bir toplantıda, bulunduğunuz bir mecliste konuşacak başka bir şey bulamıyorsunuz zaten. Sayın Yıldırım'ın konuşması ne bir bilimsel tahlil, ne yorum, ne geleceğe dönük bir tahmin ve ne de akıl yürütmeydi. Sadece ölmemiş vicdanlara bir çağrıydı. Ölmüş vicdanlara ne diyebilirsiniz ki! Onlar algılama güçlerini kaybetmiş, olan bitenlere duyarsız birer cesede dönmüştür zaten. Dolayısıyla katil Baas rejiminin korkunç saldırılarına maruz kalan zavallıların seslerini duyarsa ölmemiş vicdanlar duyabilir.
İHH Genel Başkanı; "Emperyalizmin çizdiği ve bizim kesinlikle kabul etmediğimiz sınırları zihinlerimizden sildik. Coğrafi sınırlar da bir gün mutlaka kalkacaktır" diyerek yine bir ümit ışığı gösterdi. Zaten bugün Müslüman halkların böylesine zulme maruz kalmasının en önemli sebeplerinden biri aramıza konan sınırlardır. Ben yıllardan beri gittiğim her yerde bu sınırlara ve bunların bizim ümmet kimliğine kavuşmamızı engellediğine dikkat çekiyorum. Yaptığım birçok konuşmada sınırları öncelikle kafalarımızdan silmemiz gerektiğini dile getirdim. Sınırları kafalarımızdan silmemiz ve ilgi alanımızın coğrafi sınırları aşabilmesi önemli bir aşamadır. Ama eğer bugün "bize kendi katından bir veli (koruyucu) gönder, bize kendi katından bir yardımcı gönder" diyerek Allah'a yalvaran zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar için bir şey yapamıyor, onlara el uzatmaktan aciz kalıyorsak; hatta bunun da ötesinde "şayet bu mazlumların davasına sahip çıkarsak birileri bizi ABD ve NATO yanlısı kategorisine sokar" diye korkuyor; onların acılarını biz dilimizle ifade etmekten bile çekiniyorsak hâlâ aramızda çok keskin sınırlar var demektir.
Hiç olmazsa, bizim aşamadığımız ve mazlumlara el uzatmamıza bile engel teşkil eden o sınırları, ateş yağmurunun altından kaçarak aşabilen ve çevre ülkelere sığınan yaralı yüreklerin seslerine kulak verelim. Dinleyelim o sesleri. Onlar da ölmemiş vicdanlara sesleniyor zaten. Ölmüş vicdanların duyması mümkün olmayan ve hıçkırıklara karışık o sesler bakın neler söylüyor:
"Bugünlerde Humus sokaklarında her taraf kan ve ceset kokuyor. Bırakın yaralananlara acil sağlık hizmeti ulaştırmayı, Esed'in adamlarının direnişi bastırmak amacıyla gözü dönmüş halde gerçekleştirdiği saldırılarda ölenlerin cesetlerini vaktinde gömmekten bile aciz kalıyor insanlar. Yıkılan evlerin enkazlarının altından hep ceset kokuları geliyor. Sokaklara atılan cesetlerin defnini bile yetiştirmek mümkün olmadığından birçoğu daha gömülmeden kokmaya başlıyor."
"Baba Amr'da kontrolü ele geçirmeye çalışan Baas askerleri birçok kişiyi kaçarken öldürdüler. Tank ve top saldırılarıyla mahallenin büyük bir kısmı zaten harabeye çevrildi. Su ve kanalizasyon borularını bile tahrip ettiler. Dolayısıyla atıklar hep mahalle sokaklarına yayıldı."
Lübnan'a sığınan mültecilerden biri şöyle konuşuyor:
"Tanıdığım birçok kişiyi öldürülmüş halde görünce bilincimi kaybettim. Benim yaşadığımın aynısını yaşayan daha pek çok kişi oldu. Yaşadığımız manzaraları tasavvur etmeye bile tahammül etmek mümkün değildir."
Bir mülteci de Kızılhaç ve Kızılay gibi insanî yardım kurumlarının epey bir süre Baba Amr bölgesine sokulmaması hakkında şöyle düşünüyor:
"Tahminimize göre ordunun bu kadar süre bu kurumların girmelerine engel olması, katliamların izlerini biraz izale etmeye ve öldürülen kişilerin cesetlerini toplamaya vakit bulmak içindi."
Ateş hattından kaçmayı başarabilen 17 yaşında bir genç de Esed'in Şebbiha adlı çetelerinin Baba Amr'da gözleri önünde bir çok kişiyi ellerini arkadan bağlayarak ve yüz üstü yere yatırarak idam ettiklerini söylüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.