Affetmek deyip geçmeyin
Amerikada WisconsinMadison Üniversitesinden Dr. Robert Enrightının Uluslararası Affetme Enstitüsü (International Forgiveness Institute) adında bir kurum kurduğunu ve affetmeyi hayata geçirebilmek üzere çeşitli modeller geliştirdiğini öğrenmek, doğrusu hoşuma gitti. (http://en.wikipedia.org/wiki/Forgiveness)
Konuyla ilgili Batı üniversitelerinde araştırmalar yapılıyor. Bu çalışmalardan bir tanesi de; Hangi insan bağışlamaya daha meyyaldir sorusunu araştırmış, denekler üzerinde çalışmış. Bu çalışma güncel yaşamlarında nevrotik, sinirli ve düşmanca eğilimler sergileyen kişilerin aradan uzun zaman geçse dahi zor bağışladıklarını ortaya koymuş. Çalışma affeden insanların affedemeyen insanlara göre daha mutlu ve huzurlu olduklarını da tesbit etmiş.
(http://personalpages.manchester.ac.uk/staff/alex.wood/forgiveness.pdf)
Bu köşeyi takip edenler geçenlerde aynı konuyu yazdığımı hatırlayacaklardır. O yazı kaleme alındığında doğrusu bu çalışmadan habersizdim. Dinimizin önem verdiği bu ahlâkî meziyete bizim fazla önem vermememiz, hatta kimi çevrelerde sanki bu mesele salt tasavvufî öğretilerle ilintili bir meseleymiş gibi algılanması, meseleyi gündemime almaya yetmişti.
Yaşanan kırgınlıklar, haksızlıklar ve bu zeminde oluşan öfkeler insan zihninde uzun süre canlı yaşarsa insanı bedel ödetme dürtülerine ve zaman zaman da intikam alma duygusuna sevkeder. En temel hukuk kurallarına göre cezalar suçla orantılı olmalıdır, ancak bedel ödetmek hırsı intikam duygusuna dönüştüğünde orantısız cezalandırma isteği kendi kendisini meşrulaştırır.
Unutmak haddizatında menfî kabul edilse de bu yargı tamamen doğru sayılmaz. Çünkü kimi yerde unutmak büyük bir nimettir. Meselâ çocuğunu kaybeden bir annenin, mutluluğunu yitiren bir kişinin, depremde herşeyini kaybeden bir biçârenin ilk ânlarda yaşadığı acının boyutu kuşkusuz tahammülü çok zor boyutlardadır. Hem de beşer gücünün sınırlarını zorlayacak kadar.
O acı ilk günkü gibi devam ederse eğer, kişinin ruh sağlığını yitirmemesi çok zordur. Kişinin tekrardan normal hayata devam edebilmesi, geleceğe umutla tutunabilmesi, yaşadığı acısını unutmaya başlamasıyla mümkündür ancak. Zamanla unutma oranı arttıkça kişi de hayata daha fazla tutunmaya, yeni hayâller kurmaya başlar. Bu tür hâllerde unutmak Allahın bir lutfûdur. Aksi takdirde acısını ilk günün şiddetinde yaşayan kişi, psikolojik tedaviye muhtaç kalacaktır.
İnsan hafızası bilgisayar hafızası gibi delete tuşuna basmakla istenmeyen dosyaları silip atmaz. İnsan bir makina olmadığından huzurunu kaçıran hâtıraların etkisinden kurtulması da ancak insana özgü meziyetlerle mümkündür. Bunun en önemli olanı ise affetme yetisidir.
Affetmek, affedileni yaptığı yanlışları muhakeme etmeye, zarar verdiği insanla empati kurmaya zorlar. Affetmek yerine bedel ödeten insan davranışı ise, muhatabını, yaptığı yanlışları meşrulaştırmaya sevkedebilir. Çünkü insan aklı menfî duygularını bile bâtıl tevillerle meşrulaştırma yoluna gitmeye teşnedir.
Dinin affetmeye değer vermesi dindarın affedeceği anlamına gelmez elbette, ama affetme ihtimalinin dinini önemseyen kişilerde daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Uzlaşmak, kırılan ilişkileri onarmak, negatif duygulardan arınmak, sağlıklı bir bedene ve akıla kavuşmak, insanda yitirilen yahut yara alan güven duygusunu tamir etmek için bu ahlâkî meziyeti kuşanmaya muhtaçtır insan.
Yanlış yaptığında kendisini kolayca ve hesap vermeden tekellüfsüz affedebilen modern insanın başkalarının hatalarına karşı da âlicenap olması gerekmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.