Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Almanya’da darbe olmaz çünkü kanûnen yasaktır!

Almanya’da darbe olmaz çünkü kanûnen yasaktır!

Bir alman yazarı, ‘Almanya’da askerî darbe olmaz, çünkü kanûnen yasaktır..’ der ve insanın zihninde, sanki başka ülkelerde yasak değilmiş gibi bir soru canlandırır.. Gerçi bu kanaati pekiştirecek durumlar da yok değildir.. Nitekim, nice ülkeler var ki, birtakım yaldızlı ve çalınmış ibarelerin ardına gizlenerek milleti esir alan ‘kuvvetli silahlar’ına tapınan kişi ve kadrolar hükümlerini sürdürmektedir. Darbeciler başarırlarsa kahraman olur; yoksa, hain!
1953 yılında, İran’da petrolü millîleştirme kararı almasıyla başlayan büyük sosyal hadiseler sonunda Şah’ı ülkeden kaçmaya zorlayan ve amma, iki ay geçmeden, Zâhidî isimli bir generalin güpe-gündüz başbakanlığa tanklarla saldırmasıyla gerçekleşen darbe sırasında iktidardan uzaklaştırılan ve Şah’ın ülkeye geri dönmesi üzerine idâm talebiyle yargılanan Başbakan Muhammed Musaddıq’ın, mahkemede söylediği, ‘Geri kalmış ülkelerde, ordular, kendi ülkelerini işgal etmiş yabancılar durumundadır!’ sözü ne kadar ilginçtir..

BİZDEKİ ORDU, ELBETTE, DAHA BİR FARKLIDIR!
‘Bizde böyle şeyler olmaz…’ deyip geçebiliriz ya da geçebilir miyiz?
Bizdeki ordunun farkını farkedemeyenlere, bu farkı farkettirmek için, bir önceki Gen. Kur. Başkanı’nın (H. özkök’ün) -rejimin laik olmasıyla yetinmeyip- ülkenin de müslümanlara aid olmadığına dair, ‘Türkiye bir İslâm ülkesi değildir..’ sözünü söyleyebilmesini ve aynı zaman diliminde, bir yüksek dereceli generalin de, ‘Mehmedçik ile Muhammed arasında bir irtibat yoktur.. Bu ordu, Atatürk’ün ordusudur..’ şeklindeki sözlerini; keza GATA (Gülhane Askerî Tıb Akademisi) komutanı bir generalin, Mehmed âkif’e çatarken içindekileri olanca gayz ile boşaltışını veya ‘28 Şubat’ generallerinin ve o günlerin Gen. Kur. 2. Başk. olan çevik Bir’in‚ ‘İslâm’ın ılımlısı-ılımsızı olmaz, hepsi de aynı yerden beslenir ve aynı yere varır!.’ şeklindeki sözlerini; ya da Gen. Kur. eski Başk.larından Doğan Güreş’in, ‘Biz subayların damarlarımızı kesseniz, akan kanların her bir hücresinin Atatürk diye hareket ettiğini görürsünüz..’ gibi laflarını, ya da em. korg. Doğu Silahçıoğlu’nun daha geçenlerde, ‘İstiklal Marşı’na bile karşı çıkan ve şamanist özlemlerini dile getirdiği yazılarını hatırlamak yetişir..
(Elbette bunlar kocaman bir ordu içinde birer kişidirler deyip geçebiliriz, bazıları gibi; bir küçücük ‘beyin’in de kocaman bedene hükmettiğini hatırlamazsak..)
Böyle anlayışlara sahib nicelerinin, ordunun tamamı adınaymış gibi sahneye fırlayıp, (askerî) İçhizmet Kanunu’nun 35. maddesine dayanarak ve hiçbir ‘üst’ten emir almadan, re’sen/kendiliğinden harekete geçip kaç darbe yaptığını ve ‘milleti/memleketi kurtarmak’ adına baskılarını daha bir pekiştirdiklerini de belki mazûr görebilirdik; hiç değilse, bu kurumun başındakiler geçmiş hataları, cinayetleri, başkaldırmaları, darbeleri reddetselerdi, bu kurum adına kabullenmeselerdi..
Ki, o madde hâlâ da vardır ve kimse değiştiremez.
çünkü, hele de askerî konularda, askerin, ‘evet’i olmadan kanun yapılamaz.
İşte hastalığın köklerinden bir diğeri de, bu noktada.!
-
Son olarak, askeriyeye aid ve ‘TSK’nın yetkili makamlarınca medyaya verilenler dışındaki bilgi ve belgelerin yayınlanmasının yasak olduğu’ açıklandı..
Anlaşılıyor ki, son zamanlarda arka arkaya yayınlanan bilgi ve belgeler için yapılan yalanlamaların toplumu inandırmadığı hissedilmiş.. Sanılıyor ki, bu son emir, bir tedbir olacak.. Bu emri verenlerin, internet çağını hâlâ anlamadıkları anlaşılıyor..
Sözgelimi, resmî antetli kısmı kapatılıp, kamuoyuna, ‘Bu neyin belgesi?’ diye bir şeyler yayınlansa, sanki, ap-açık belgelerden daha mı az etkili olacaktır?
Son olarak yayınlanan ‘eylem planı’ yalanlandı da, inanıldı mı?
Dün Vakit’in ‘BçG emirleri de imzasızdı..’ şeklindeki manşeti, gerçeği en objektif şekilde ortaya koymuyor muydu? Bunca darbelerde, darbeciler kendileri için korunma tedbirleri almayı öğrendiler de; halk, bu oyunların nasıl tezgahlandığını öğrenmedi mi sanılır?
Daha nice belgeler yayınlanır ki, yalanlama noktasındaki generallerin dudakları uçuklar.. Halkımızın dudakları ise, artık uçuklamaya bağışıklık kazandığından, pek etkilemez.. çünkü, halkı düşman bilmelerin, tepeden bakma ve ezilmelerin her türlüsünü yaşadı; tepkisini de nasıl verdiği biliniyor..
Açıktır ki, bu gibi yayınlar, onlara getirilen yalanlamalardan daha inandırıcı olabiliyor.. çünkü, kamuoyunda, bazı generallerin ‘savaş oyunları’na düşkünlüğünün gereği olarak, her an yeni propaganda tatbikat ve manevralarının düzenlenebileceğine dair bir kanaat artık iyice yerleşmiş bulunuyor.. O halde, kamuoyunda güven sağlamanın yolu, güdümlü anketlerle kamuoyu oluşturmalardan değil, halkın temel değerleriyle bütünleşen bir kurum olmaktan geçer; ‘resmî ideoloji’ye ve ‘kişiye tapınma’yı çağrıştıran metodları sergilemek yerine..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi