Ersoy Dede

Ersoy Dede

Ilıcak karşıtı çete

Ilıcak karşıtı çete

Nazlı Ilıcak’ın 28 Şubat ile ilgili tavrında birtakım değişiklikler olduğu muhakkak. Bunu sanıyorum kendisi de reddetmiyor.. ‘Andıç’ı ortaya çıkaran bir yazar olarak, bugün, medyanın siyaset üzerindeki etkisi ve ordunun içindeki cuntacı yapının tesiri altında kaldığı yolundaki iddiaların yargılanmaması gerektiğini savunacak kadar yumuşamış..
Amenna. Ancak kendisini bu yönüyle eleştirenlere ilişkin sert tavrını anlamak çok zor.. Yani 28 Şubat’taki rolleri ile ilgili olarak Ertuğrul Özkök’ün yargılanmaması gerektiğini savunacak kadar ılımlı olan Sayın Ilıcak, kendisini bu yönüyle eleştiren meslektaşlarını bir anda “çeteci” ilan etmekte hiçbir sakınca görmüyor. Bunların bile anlaşılır bir tarafı var kuşkusuz. Ama Mehmet Barlas gibi bir dev ile ilgili olarak; “Hürriyet gazetesinde yazabilseydi eğer Sabah’a gider miydi?” sözü, hem Barlas’a, ama en çok da kendi çalıştığı müesseseye ağır hakaret olmuştur.. Buradan Sabah yönetiminin şu sonucu çıkarması gerekir; “Nazlı Hanım eğer Hürriyet’te yazabilseydi, bizim gazetede yazmazdı”.. Bu söz ve tavır, Sabah gazetesinde kalem oynatan herkese büyük hakarettir. En hafif tabir ile... Üstelik de kaç yıllık arkadaşı Canan Barlas ile tartışırken böyle bir ifade kullanmış olması işi daha da katmerli hale getirmiştir.. Mehmet Ali Birand’ın belgeselinde Mehmet Barlas’ın neden röportajı olmadığını Sayın Ilıcak benden daha iyi biliyor olmalı.. Birand istemediği için mi Mehmet Barlas yoktu o “Son Darbe Belgeseli”nde?.. Sadece bu bile Barlas’ın, elbette, Hürriyet’te yazabiliyor olsaydı bile yazmayacağının kanıtıdır.. Dahası, Mehmet Barlas gibi güçlü bir ismin meslekte gelinebilecek en üst noktada olduğu, istediği gazetede istemesi halinde yazabilecek kadar önemli bir kalem olduğu tartışma götürmez.. Grubun küçük gazetelerinden başlayarak ana gazeteye ulaşma gayreti Sayın Barlas’a ait bir gayret değildir. Bunu daha kat edecek yolu olan gazeteciler yapar genellikle.. Mesela Takvim’den Sabah’a geçmek gibi.. Sayın Ilıcak’ın da bu anlamda kat edeceği daha çok yol olduğunu ifade etmemiz gerek. Bunun ne yaşla ne de meslek deneyimiyle ilgisi var. 60 yaşına geldiği halde, hâlâ mesleğinde ilerleyememiş çok kişi vardır. İlla “40 yıldır çalışıyoruz” diye Mehmet Barlas olacak değiliz ya..
KARAYILAN’I KİM GETİRECEK?
Karayılan’ın başına 4 milyon TL ödül kondu.. Sistemin nasıl işleyeceği ise muamma.. Batıda bununla ilgili onlarca farklı yasal düzenleme var. Kimi ülkelerde dedektiflik ofisleri kurma üzerine yasalar var kimi yerlerde ise ödül avcılığı adeta bir meslek gibi icra ediliyor. Bizde ise Kandil’e çıkıp Karayılan’ı paketleyip güvenlik güçlerine nasıl teslim edeceğimiz konusu net değil.. Bana sorarsanız bu işi el sürmeden halledebiliriz. Hem de çok profesyonelce.. Bizim hukuk sistemimizde “pişmanlık” hükümleri geçerliliğini koruyor. Eğer yetkili makamlara gidip de; “çok pişmanız, bir daha yapmayacağız” diyen olursa, hakim de bu kanaate varırsa kuvvetli bir ihtimal serbest bırakılıyorlar.. Demem o ki, örgütten kopmayı kafasına koymuş iki kişi, yanlarına Karayılan’ı da alıp teslim olurlarsa ve pişmanlıklarını beyan ederlerse, hem 4 milyon TL’yi paylaşırlar hem de evlerine dönüp paşa paşa yaşarlar.. Değerlendirmeye değmez mi? Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi